Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Benden hoşlanmak? Şu anda şaşkınlıktan bayılabilirdim ama bir yandan da kocaman gülümsüyordum. Bu hep hayal ettiğim şeydi benim için. Bana imkansız gelen o şey olmuştu işte... Bir süre gözlerime baktı.
"Lodos ben ne diyeceğimi bilmiyorum..." Elini saçlarımın arasına soktu. "Deme zaten," Yüzünü benimkine yaklaştırmaya başladığında kalbim daha fazla atmaya başladı. Öpüşecek miydik? Şimdi mi? Tanrım buna hazır değildim. Hayır, kesin rezil olurdum. Bir şey yapamazdım ki... Acaba öpüşemediğimden dolayı benden hoşlanmayı bırakır mıydı? Yok daha neler... Ağzım falan kokuyor mudur acaba yahu? Yok ya sabah fırçalamıştım. Salla gitsin, senden hoşlanıyor! Elini saçlarımdan yanağıma indirdi ve kendi yüzünü biraz yana yatırdı. Tam dudaklarıma yaklaşırken duyduğumuz köpek havlamasıyla birbirimizden ayrıldık.
O siyah köpek taşı geri getirmişti. Karabasan tipli şey... Belki de hayatımda yaşayacağım en güzel anı bozmuştu. Ama bir yandan da iyi olmuştu sanki. Arada Mine gibi bir faktör vardı ve teorik olarak onu aldatmış oluyorduk. Tamam, Lodos Mine'yi sevmiyor olabilir ama yine de sevgililer.
Lodos ayağa kalktıktan sonra bana elini uzattı. Ben hala az önceki şok yüzünden kıpırdayamıyordum. Elini tutup ayağa kalktığımda kolu belimi sardı. "Lodos... Emin misin?"diye mırıldandım. Ayağımın dibindeki köpeği umursamamaya çalışıyordum. "Neyden?"
"Az önce söylediğinden." Alt dudağını sarkıttı. "Az önce ne dedim ki?" Omzuna sertçe geçirdim. Bir kahkaha attı. "Aslında değilim," Az önce mutluluktan uçuyorum demiştim ya... Şimdi yere çakılmıştım. Hep böyle değil miydi zaten? Hiçbir zaman hakkıyla uçamazdık. Daha hoşlandığından bile emin olmayan adamla iki saniye içerisinde tonlarca hayal kurmuştum. Sevgili olduğumuzu bile hayal etmiştim.
"Nasıl değilsin?" Bana döndü. "Değilim işte... Ama sana bir şey olmasını istemiyorum, seni kıskanıyorum. Bunlar hoşlandığımı göstermez mi?" Kafamı iki yana salladım. "Göstermez." Tek kaşı hafifçe yukarı kalktı. "Nasıl?"
"Bir kere, o kıza güldüğün gibi bana gülmüyorsun, ona baktığım gibi bana bakmıyorsun. Sen o kızı seviyorsun... Hala... Bu yüzden ben aklını karıştırmak istemiyorum. Mine'yi her ne kadar sevmesem de o da seni seviyor. Tamam işte..." Kaşları bu sefer çatıldı. "Mine'yi sevmiyorum ben."
Yere baktıktan sonra gözlerimi onunkilerle birleştirdim. "Seni bu olaya resmen zorladım Lodos. Sen de kendini bana karşı sorumlu hissediyorsun. Tek olay bu. Yani senin bana karşı hissettiğin tek şey bir abinin kardeşine hissettiği şeyler..."
"Galiba haklısın," Elbette haklıydım. Ne bekliyordum ki? Benden hoşlanmasını mı? Ağlama dürtüsü beni rahatsız etse de bu sefer ağlamayacaktım. Belki sonra ağlardım. Kafamı aşağı yukarı salladım.
Kamp alanına geldiğimizde bizim çadırın kurulmuş olduğunu gördüm. Yanında oturan Yeşim gülümseyerek telefona bakıyordu. Kim kurmuştu bu çadırı? Bu sırada çadırın arkasından Emre çıktı. Yüzümdeki gülümsemeyi büyütüp ona doğru ilerledim.
"Ya çok sağ ol," Ellerini iki yana açtı. "Ne demek..." Ona sarıldığımda kafamdaki şapka yere düştü. Eğilip şapkayı aldığımda ateş gibi yanan o gözler benimkileri buldu. Lodos birazdan beni öldürecek gibi bakıyordu. Sertçe yutkundum ve doğruldum.
"Efsane!"duyduğum çığlık Mine'ye aitti. Arkamı dönüp baygın gözlerimi ona diktim. Ne var demek bile gelmiyordu içimden. Koluma girdi. "Şimdi bu akşam hocalar bizden uzak yerde yatacak ya... Erkek kız aynı Çadırda kalmak yasak biliyorsun. Sen bir güzellik yapsan da şu çok sevdiğin beden hocasıyla konuşsan... Biliyorsun biz Lodos'la ayrı kalamıyoruz. Her gece farklı aksiyon."deyip kıkırdadı. Boğazıma bir yumru oturdu. "Siz ş-şey..."