Yeniden
Bugün büyük gündü! Serginin olduğu alanda Oktay'la yan yana durmuştuk ve misafirlerimizi bekliyorduk. Oktay'ın isteği üzerine üstüme siyah ve kısa bir elbise giyinmiştim ayaklarıma ise zaten boyum uzun olduğu için siyah babetlerimi geçirmiştim. Saçlarımın ön tutamlarını kafamın arkasında tutturmuştum. Oktay ise baştan aşağı siyahtı.
Siyah takım elbisesi ve siyah gömleği onu muhteşem gösteriyordu. Tüm hazırlıklar tamamdı ve aşırı heyecanlıydım! Heyecanlıydık... Oktay elini belime yerleştirdikten sonra titreyen bedenini daha iyi hissettim. "Çok güzel olacak..."diye fısıldadım.
Bakışlarımdaki güveni tatmak için suratıma baktığında dudaklarına minik bir öpücük bıraktım. "Seni seviyorum."diye mırıldandı.
*
Yavaş yavaş doluyordu sergimiz. Birlikte kapının orada durup misafirleri karşılıyorduk. Oktay biraz daha rahatlamıştı. İçeri giren beyaz saçlı, orta yaşlı adam ve karısına gülümsedim. Adam ikimizin de elini sıktı.
"Bu şaheserlerin konu aldığı mücevher sen misin?" Kocaman gülümsedim. "Evet." Adam birkaç iltifat daha ettikten sonra sergiye girdi. Oktay dudaklarını kulağıma dayadı. "Mücevherim..."diye mırıldandı. Onu az da olsa ittirdim. "Birisi görecek."
"Oktay!" Ah bu ses... Mine! Tanrım onları tamamen unutmuştum! Gelmişlerdi. Buradalardı. Ne yapmalıydım? Gülümsemeli miydim?
Oktay'ın kulağına eğildim. "Ben misafirlerle ilgileneyim." Oktay derdimi anlamış olacak ki dudağımı öpüp geri çekildikten sonra gitmeme izin verdi. Daha göz göze gelmemiştik onunla, göz göze geldiğimizde bacaklarım tutmayacak gibi hissediyordum. Fotoğrafları inceleyen fotoğrafçılardan birinin yanına gittim.
"Bayım?" Elini çenesinin altına koymuştu. "Şarap alır mıydınız?" Gülümsemeye çalışıyordum ama burada olan Lodos'a baktığım an ağlayabilirdim. Yapmam gereken şey belki de şu bardakları kafasında kırmamdı, beni nasıl bırakırsın diye bağırarak ağlamamdı ama yaptığım tek şey ondan kaçmaktı. Belki de yeni ben buydu. Sorunlardan kaçarak, bu noktaya gelmiştim ve şimdi kendimi ciddi anlamda güçlü hissediyordum. Oktay yanımda olduğu sürece dayanma katsayım artıyordu.
"Muhteşem!" Adam bir anda beni alkışlamaya başlayınca kaşlarım çatılsa da gülümsedim. Hemen arkamı döndüm ve Oktay'a baktım. Alkışlayan kişiyi görünce gözleri büyüdü. Önemli biriydi herhalde. Onu elimle çağırdığımda Mine ve Lodos'a bir işaret yapıp yanıma koşturdu.
"Selman Bey! Bu ne büyük şeref." Elini belime yerleştirmişti. "Çocuklar cidden çok iyi iş çıkartmışsınız, hele ki şu saç kesilme olayı bulunan iki fotoğraf... Tebrik ediyorum!" Adam tekrar coşkuyla alkışlamaya başlayınca Oktay bana döndü. Yine heyecanlıydı. Kollarımı boynuna doladım.
"Başardık!"diye fısıldadım kulağına. Heyecandan içi içine sığmıyordu. Bir aya yakın süredir çalıştığımız bu sergi iyi sonuç vermişti. Mutluyduk. Arkamda duran adama rağmen mutluydum. "Konuşma yapman gerek, biraz sakin ol." Elimle omzunu ovaladığımda derin bir nefes verdi. "Bir de konuşma var değil mi?"
"Başaracağına eminim. Sadece bana teşekkür etsen yeter. Hatta tüm konuşman boyunca bana teşekkür edebilirsin!" Sadece dalga geçiyordum. Bir kahkaha attım. "Gevşe biraz! Oktay transa geçmiş gibi bakma suratıma."
"Sana sahip olduğum için o kadar şanslıyım ki, Efsane..." Bir öpücük mü geliyordu? Onun önünde mi? Sadece ona sarıldım. "Hadi git yap şu işi!"