Yeni
1 ay sonra.
Elini tuttuğum adamın o olmasını iliklerime kadar diliyordum. Adam saçımı geriye atıp yanağıma bir öpücük kondurdu. "Gülümse biraz..."
Zorla da olsa gülümsedim. Elleri belime dolanınca irkildim. Sarılmayacağız, demiştik. Ben sadece ona sarılabilirdim. Sadece ona.
"Pardon, unutmuşum." Kafamı salladım. "Sorun değil."
Oktay hafifçe gülümsedikten sonra elini elime kenetledi. Evet, Oktay'la sevgili olmuştuk. Lodos mu? Mine ve annesiyle birlikte bir aydır Ankara'da kalıyor. Sadece bir kez telefonla konuştuk. Beni hiç sevmediğini söyledi. Ona sinirlendiğimden kendimi Oktay'ın yanında bulmuştum. Belki Oktay'la birlikte olduğumu duyarsa... Geri gelirdi. Ah, bu kadar aptal olamazdım.
Oktay'ın stüdyosunda kalıyorduk. Eve birkaç kez gitmiştim o da eşyalarımı toplamak içindi. Babam karşı çıkmamıştı ama abim fazla sinirlenmişti. Abimse stüdyonun karşısında bir daire tutmuştu ve bazen onda bazense Oktay'da kalıyordum. Abim sayesinde Oktay iyi bir markayla anlaşmıştı ve onun çekimlerini yapıyordu düzenli olarak. Mankeni ve çırağı bendim. Öğreniyordum ondan bu işi. Eğlenceliydi. Oktay'la eğleniyordum.
Okul yaz tatiline girmişti ve yazım bu sayede muhteşem değerleniyordu.
Bu bir ayda hayatım her şeyiyle, kökten değişmişti. Bazen acı verici olmuştu. İçinden çıkamayacağım gibi gelmişti ve çoğu zaman kendime zarar vermek istedim. Bitsin istiyordum. Ama sonra o el hayata tutunmama yardımcı oldu. Oktay. Onu çok şey borçluydum. Savaşımda en çok yanımda olan kişiydi. Ve hayata tutunma savaşım galibiyetle sonuçlanmıştı, onun sayesinde.
Küçük bir pürüz vardı sadece. Hala Lodos'a deliler gibi aşıktım.
Bugün gelse hiç düşünmeden yanına giderim diyemezdim ama seviyordum onu. Beni en derinden yaralayan olmuştu ama içimdeki aşk bitmiyordu. Kalbimden söküp aramıyordum. Gözlerimin önünden gitmiyordu gülüşü. O kadar özlemiştim ki... Ama biz bir daha olamazdık. Ona asla güvenmezdim bir daha.
"Bebeğim sergiye sadece iki hafta kaldı ama biz hala-"
Sinirle inledim. "Sus artık Oktay. Bana güven, o sergiyi zamanında yetiştireceğiz!" Bana yamuk bir gülüş attıktan sonra elini elimden çekip omzuma koydu. "Seni seviyorum." Saçıma kondurduğu öpücük tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Beni sevdiğini daha önce de söylemişti ama hala şok oluyordum.
Ve en kötüsü de ona verecek herhangi bir cevabımın olmamasıydı.
Eve geldiğimizde kese kağıdının içindeki sebzeleri mutfağa koydu ve salona yani stüdyoya geri geldi. "Başlayalım!" Kostümlerin asılı olduğu yere geldim. Oktay aşırı düzenli biriydi. Tüm çekimler için farklı kostümler hazırlamış ve hepsini sırasıyla dizmişti. İşini çok seviyordu.
Tamı tamına on iki tane fotoğrafım bulunacaktı. Konseptimiz ise karanlıktı. Siyah beyaz fotoğraflarımı çekmişti. Bazıları sadece yüzümü alırken kimisi de bir sandalyenin üstünde otururken çekilmişti. Şimdiyse on birinciyi çekecektik. Beyaz erkek tişörtünü görünce gözlerimi pörtlettim. Yanıma gelip kollarını belime doladı ve kafasını arkadan omzuma koydu.
"Biliyorum fazla beyaz ama değişik olsun istedim." Onu kırmak istemiyordum bu yüzden hemen merdivenleri tırmanıp üstümü değiştirdim. Hoş durduğuna kanaat getirdiğimde aşağı indim.
Oktay beni makyaj masasının önündeki sandalyeye oturttu ve saçlarımı açtı. Hiçbir fotoğrafımda yüzümde gram makyaj yoktu, bu da bizi farklı kılandı... Siyah ve saf. Marka çekimlerimiz bitmek üzereydi ama sergi için olanlara daha çok önem veriyorduk. Çünkü büyük fotoğraf sanatçıları gelecekti ve bu Oktay için çok önemliydi.