3.6

303 10 2
                                    

Bölüm şarkısı; Taksim Meydanı - Kaan Tangöze (Gölge Etme,2015)

Muhteşem bir ses, muhteşem bir şarkı. Bölümü okurken dinlerseniz muhteşem olur!

İkimiz

-2 hafta sonra-

Oktay'ın anlatımından.

Herkes koridordaydı. Bugün büyük gündü. Güzelim, taburcu olacaktı. Bu iki hafta boyunca neredeyse kimse hastaneden çıkmamış, çıksa bile birkaç saat sonra geri gelmiş onu hiç yalnız bırakmamıştık. Koridorun başındaki odasından bir tekerlekli sandalye üzerine çıktığını görünce herkes ayağa kalktı.

Bilekleri bandajlıydı ve üstünde mavi hastane kıyafetleri vardı. Teni bembeyazdı, yüzünü önüne eğmişti ve bize bakmıyordu. Sırtındaki benim getirdiğim krem rengi hırka üşümesini engellemişti sanki. Hala o kadar masumdu ki... Masum ama yorgundu.

Tekerlekli sandalyenin önüne çöktükten sonra ellerini tuttum. Gözlerini bir noktaya sabitlemiş sadece dizlerine bakıyordu. Bu iki hafta süresinde kimseye tek kelime etmemişti, tek yaptığı yemek yemek ve bol bol uyumaktı.

"Güzelim?" Elimle yanağını okşadığımda gözleri beni buldu. Konuşmadı ama gözleri o kadar çok şey anlattı ki... Sanki neden ölemedim diyordu. Sol yanağına bir yaş süzüldü ve gözleri koridoru taradı. Hemen arkamda duran Lodos'u görünce ellerini ellerimden çekti ve yüzünü saklamaya çalıştı. Ayaklarını yere sürterek geriye kaçmayı çabalıyordu sanki.

Lodos ona yaklaşmaya çalıştıkça daha çok ağlıyordu ve çığlık atmaya başladı. Kıpkırmızı olmuş suratına baktıkça benimde yanaklarım ıslanıyordu. Kaan ve Murat Lodos'u kollarından tutup çekiştirmeye çalıştılar. "Bırakın lan! O sadece korkuyor. Onu sakinleştirebilirim!"diye bağırıyordu ama Kaan ve Murat onu çoktan koridordan çıkarmıştı. Efsane gittiğini görünce az da olsa sakinleşti ve gözleri tekrar beni buldu. Buz gibi olan ellerini doğru düzgün hareket ettiremediği için beceriksiz bir hareketle yanaklarıma sürttü.

"Ağlama."dedi boğuk çıkan sesiyle. Hemen gözyaşlarımı sildim. "Ağlamıyorum! Ben sadece çıktığın için o kadar mutluyum ki..."

Gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "Herkes burada mı?" Arkamı dönüp heyecan içinde Efsane'ye bakanlara gülümsedim. "Hepsi burada."

"Onlar yok mu?" Ailesini kast ediyordu. Abisi olanları kaldıramamıştı ve bundan sonra Amerika'da yaşamaya karar vermişti. Annesi ve babası ise yoktu... Gelmemişlerdi. "Abim de mi yok?" Kafamı iki yana salladım.

"Yakın zamanda gelecek." Kafasını salladı. "Nereye gidiyoruz?"diye sordu hemşiresine. "Doktor seni görmek istedi Efsane,"

"Seni çok seviyorum." Elimi tuttu. "Oktay, seni çok seviyorum." Dolan gözlerimi görmemesini umut ederek başımı salladım. "Ben de seni." Tekerlekli sandalyesi yanımdan geçip giderken tek yaptığı şey arkasını dönüp bana bakmaya çalışmaktı.

Kötü şeyler yaşanmıştı, çok kötü şeyler... Ama geride kalmıştı öyle değil mi? Ben, o arkadaşları... Birlikte her şeyin üstesinden gelebilirdik. O herif hayatımızdan çıktığı sürece her şey yolunda olacaktı. Efsane bir odaya girdikten sonra çömeldiğim yerden ayağa kalktım.

Kumsal ayağa kalktı ve birden bana sarıldı. "Sen muhteşem bir insansın!" Mutluluktan ağlıyorlardı. Yeşim denen o kız da sarıldı.

"O iyi..." diye mırıldandım gülümseyerek. "Bundan sonra onu kimse üzemeyecek." Ela kafasını salladı. "Kimse onu senin sevdiğin kadar güzel sevmedi, Oktay."

YEŞİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin