Ot
Tulumun içine girip gözlerimi yumdum. Uyumak istiyordum. Belki uyursam unuturdum olanları. Ah, saçmalıyordum. Dudaklarımda kalan dudaklarının tadı beni uyutmazdı. Unutmayacaktım. Ömrüm boyunca unutmayacaktım ben bu öpücüğü.
"Efsane iyi olduğuna emin misin?" Yeşim'den tarafa döndüm. Renkli gözlerini yüzümde dolandırdı. "Değilim Yeşim,"
"Ne oldu? Anlat bana." Yanaklarıma tekrar yaşlar süzülmeye başladı. Beni öpüşü... Harikaydı. Ama aynı zamanda yaptığı şey çok kötüydü. Her şeyi batırmıştı. Bir yandan da o son söylediği cümle beynimde yankılanıyordu. "Sikeyim, senden çok hoşlanıyorum!"
"Yeşim... Lodos b-beni öptü." Yeşim hemen yerinde doğruldu ve saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdı. Gözlerini kocaman yaptı. "Gerçekten mi?"
"Evet!" Ellerini çırptı. "Bu muhteşem! Dilini kullandı mı?" Bu sefer gözlerimi büyütme sırası bendeydi. Ne dili yahu? "Saçmalama Yeşim! Karşılık bile vermedim."
"Neden?" Derin bir iç çektim ve tulumun fermuarını açıp içinden çıktım. "Konuşmak istemiyorum. Aklım çok karışık,"diye mırıldandım. Hafifçe tebessüm ettiğinde çadırdan çıktım. Ateş'in başında hala birkaç kişi vardı. Onlardan uzakta olan bir kütüğe oturdum ve iyice hırkama sarındım. Lodos ve Mine'nin çadırı tam karşımda kalıyordu.
Duyduğum çığlıkla kaşlarım çatıldı.
"Oha lan, kızın pestilini çıkarttı iki saattir bağırttırıyor!" Kim kimi bağırtıyordu? Bizim sınıftan Fatih'in yanına yanaştım. "Kimden geliyor bu sesler?"
Güldü. "Kimden olacak? Reis yine iş başında..." Açık konuşsalar olmazdı değil mi? Omzuna vurdum. "Kim?"
"Kozan işte." Ağzım kocaman açıldı. Beni öptükten sonra, onunla... Tanrım! Daha fazlasına dayanamazdım. bir anlık deli cesaretiyle ayağa kalktım ve çadırlarına doğru yürüdüm. Şimdi bir şey yapmazsam, geceleri ağlayarak uyumaya mahkum kalırdım. Onlara kim olduğumu gösterecektim! Güçlüydüler ben. Kolay kolay yıkamazdı beni.
Tekmelerini rast gele çadıra savurmaya başladım. Delirmiş gibiydim. "Çık dışarı!"diye bağırınıyordum. Hala ardı ardına gelen inleme seslerini duyuyordum. Pes etmiş gidecekken "Ne oluyor?"sesi beni tekrar o tarafa çevirdi. Lodos'tu. Tahmin ettiğim gibi üstsüzdü. Ona doğru ayaklarımı yere vurarak yürümeye başladım.
Elim bileğini kavradı ve onu çekiştirmeye başladım. "Ne yapıyorsun?" Onu yerinden oynatamadığımı görünce söylemişti bunu. Onu çekiştirmeye devam ettim. Ayaklarını hareket ettirdiğinde birlikte yürümeye başladık. Yeterince uzağa geldiğimizde suratına baktım.
"Nasıl gidiyor?"diye mırıldandım. Kaşları çatıldı. "İyi misin sen?" Alayla kahkaha attım. Bir anda ciddileştim ve gülmeyi bıraktım.
"Piç kurusu,"dedikten hemen sonra atabileceğim en sağlam tokadı yanağına yapıştırdım. Şaşırmıştı. Kafasını yavaş yavaş bana çevirdi. "Ne yapıyorsun lan?" Hala ne yaptığımı soruyordu! "Sen beni öptün... Senden hoşlanıyorum dedin... Sonra ne yaptın? Gittin o kızı bağırtarak becerdin! Rahat mısın şimdi? Sen hayatımda gördüğüm en boktan adamsın!" Ay ışığı yüzünün sadece yarısını aydınlatıyordu. Bir şey söylemedi. Haklıydım. Kahretsin ki yine haklıydım!
"Karşıma çıkma dedin, bu yaptığın ne? Beni zevkimden alıkoyup ormanın bir köşesine çekiyorsun. Bir de annem gibi hesap mı soruyorsun? Sen gerçekten kendini ne sanıyorsun?" Ağzımın iki karış açıldığına yemin edebilirdim. Ne mi sanıyordum? Hoşlandığın kız... Öptüğün kız... Asla peşini bırakmayan kız... Büyük yeşil gözlü kız... Onda değerim yoktu. Her şeyi yeni yeni anlıyordum. O gerçekten piçin tekiydi. Sanki bu dünyaya benim canımı yakmak için gelmişti.