Gizli
Önümde zıplayıp duran Ela'ya bakıp bir kez daha gözlerimi devirdim. Kollarını Murat'ın boynuna dolamış zıplayıp duruyordu. Nedeni ise, birkaç saat içinde kampa gideceğimizdi. O günün üzerinden üç gün geçmişti şimdiyse iki gün sürecek bir kampa gidiyorduk. Tahmin edersiniz ki, Ela heyecandan ölüyordu. Kumsal ve ben ona kaşımızı kaldırmış bakıyorduk. Şu anda otobüslerin kalkacağı yer yani, okulun bahçesinde dikiliyorduk.
"Baksana, Yeşim'e... Nasıl üzgün altı üstü iki gün Sayar'ı göremeyecek! Sanki doğduğundan beri onu görüyor!" Kumsal kıkırdayarak kulağıma fısıldadı bunları. Ben de gülümsedim. Omzuma dokunan elle arkamı döndüm. Kaan'dı. Anında gülmeye başladım. Ne yapayım tipi çok komikti! Sırtında kocaman bir kamp çantası, baştan aşağı askeri desen bulunduran kıyafetler... "Ne gülüyorsun ya?"deyip sırt çantasını düzeltti. "Oğlum bu ne?"
"Çok yakışıklıyım değil mi?" Gülmekten ona bakamıyordum bile. Kafasındaki capi çıkarttım ve elimle saçlarına şekil verdim. Koyu sarı saçları yumuşacıktı. Ardından koyu yeşil capi ters bir şekilde kendi kafama taktım. "Daha iyi,"diye mırıldandım.
Elini saçlarının arasına daldırdı. "Ya, yapmasana! Yeni düzelttim daha."diye söylenip iki elimle saçlarını dikmeye çalıştım. Bittiğinde kendimi geri çektim. Şampuanın kokusu burnuma gelmişti, ve güzel kokuyordu. Ondan ayrıldığımda birlikte bizimkilerin yanına gittik. Atıl'ı görünce kocaman gülümsedim. "Atıl!"
"Efso!" Kollarımı boynuna doladım. Birkaç gündür okula gelmiyordu ve özlemiştim. Bu sırada aramıza iki kişi daha katıldı. Lodos ve Mine. Ah! Onlar geliyor muydu? Onlar geliyorsa benim gitmemin bir anlamı yoktu çünkü ben oraya kafa dağıtmaya gidiyordum. Orada onları göreceksem ne işime yarardı ki? "Selam!"dedi Lodos. Herkes selam diye mırıldanırken bana baktı. Tebessüm ettim sadece. Durmadan arkama bakınıyordum çünkü Emre gelmemişti. Tam bu sırada Emre okul kapısından girdi. Koşarak yanına gittim.
"Selam!"dedim gülümseyerek. "Oo, bugün somurtmayacağız demek..." Bir kahkaha attım. "Aynen!"
Onu elinden tutup çekiştirmeye başladım. "Gel, otobüslere bakalım, belki aynı otobüste oluruz!" Birlikte otobüs listelerinin asıldığı yere gittik. Üç tane otobüs vardı. İsmimi gördüğüm listeyi incelemeye başladım.
Lodos Kozan.
Mine Saygun.Bizimkilerden sadece bu ikisi vardı. Emre bile yoktu yahu! Bu da benim şansım mıydı? Eskişehir'e kadar o ikisiyle gidemezdim ben! Kaşlarımı çattım. Ağladı ağlayacaktım neredeyse.
"Ee, aşkım hangi otobüsteymişiz?" Sesin geldiği yöne yani Mine'ye baktım. Buraya doğru geliyorlardı. Bilerek yapmadıysa adım da Efsane değil, arkadaş. Aşkımmış... Lodos sevmez ki öyle şeyleri. Ben olsam öküz derim. Daha uygun ona. Yine ters köşe yapmak için onlara döndüm. "Aynı otobüsteyiz, Mineciğim... B otobüsü." Emre dahil üçü de şaşkın bakışlarla beni süzdü. Ben o kıza suratımı çizmek ne demek gösterecektim. Ama bu kavgayla olmayacaktı. Onu gıcık edecektim.
Ardından Emre'nin koluna girip bizimkilerin yanına doğru yürüdüm. "Ya ayrı otobüsteyiz,"diye mırıldandım. "Tamam, benim gibi bir yakışıklıyla yan yana oturamazsın acı verici ama uzatmayalım istersen..." Omzuna vurduğumda çok acımış gibi omzunu ovuşturdu. Kumsal'ın yanına ulaştığımda herkese ayrı otobüslere düştüğümüzü söyledim. Hepsi üzüldüler, ee tabi... Bir Efsane Sayar'la ayrı otobüste olmak acı verici.
Nihayet Kalkış saati geldiğinde küçük sırt çantamı sırtlanıp Kaan'ın şapkasıyla otobüse bindim. Hemen en arkadaki cam kenarına kuruldum. Camdan dışarı bakarken biri adımı seslendi.