3.5

282 14 26
                                    

Başımı yasladığım omuz bile yabancıydı sanki. Ellerimi dizlerimin üstünde birleştirdim ve yutkundum. Düşündüklerim, yapacaklarım, ya da yapmak üzere olduklarım onu ilgilendirmezdi. Hala neden umursuyordu sanki beni? Biraz önce mırıldandığım cümleden sonra tüm bedeni kasılmıştı ve ellerinin terlediğini görebiliyordum.

"Yeşil," Boğuk sesi beni düşüncelerimden sıyırmaya yetmemişti. Hala beynimi kurcalayan sorularla uğraşıyordum. "Yapmazsın... Değil mi?" İnanmıyordu, ya da hala anlamamıştı beni ne kadar yakıp, yıktığını... Eski beni acımasızca öldürüp bu yeni beni getirmişti, kendi elleriyle. Şimdi, yapıp yapmayacağımı mı sorguluyordu?

Ellerimin daha fazla terlediğini hissettim. Burada, onunla oturmam yanlıştı, hala onu dinlemem yanlıştı. Doğru olan, Oktay'ın yanına gidip onun kollarının arasına girmekti. Beni gerçekten korumak isteyen o kollarım arasına... Ama karşı koyamıyordum kendime. Lodos'u karşımda görünce tüm doğrular, yanlış tüm yanlışlar, doğru oluyordu. "Yeşil?"

Kafamı ona çevirdim. Denize bakmaktan bıkmış gözlerim, onun gözleriyle birleşince heyecanlanıyordu. "Bana yapmayacağım, de." Tekrar denize çevirdim gözlerimi. Derin bir nefesi ciğerlerime depoladım.

"Yapmayacağım." diye mırıldandım. Yapacağım, diyebilirdim. Vicdan azabı çekmesi için, yalan söyleyebilirdim ancak bitsin istiyordum. Aklı bende kalmasın, bir daha karşıma çıkmasın... Böylelikle hayatıma, daha doğrusu yeni hayatıma her şey yolunda devam etmek istiyordum.

Bunun için, onun olmaması lazımdı.

Elini elime kenetlediği anda kalbim tekledi. Elimi kurtarmak istedim ancak öyle sıkı kavramıştı ki parmak boğumları beyaz olmuştu. Ürkek gözlerimi suratına diktim. "Özledim..."diye mırıldandı. Elimi alıp dudaklarına götürdü ve tam elimin üstüne ıslak bir öpücük bıraktı.

"Seni özledim, yeşil." Parmaklarıma kadar titriyordum. Ben de seni, demek istiyordum. Ama olamazdı, söyleyemezdim. "Gözlerine uzun uzun bakmayı, o denli özledim ki..." Ardından bal rengi gözleri, benimkilere döndü.

"Özleyeceğini bile bile..." Cümlemi yarıda bırakmıştım. Devam edememiştim. Gözlerim doldu. "Özleyeceğini bile bile... Bana neden bunları yaşattın?" Elimi onunkinden çektim ve aceleci bir tavırla ayağa kalktım.

"Hak etmiyorsun, sen hiçbir şeyi hak etmiyorsun!" Bankın kenarında duran çantamı alıp yürümeye başladım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken ellerim durmadan yanaklarımı silmeye çabalıyordu. Arkamdan gelmedi. Koşmaya başladım... Tüm gücümle koşmaya. Az önce yaşananlar, bana söyledikleri gerçek olamazdı.

Beni özlediği falan yoktu.

Belki de hala oyun oynuyordu bana, hala canımı yakmak için yapıyordu bunları.

Nereden bilebilirdim?

Ona bir daha nasıl güvenebilirdim?

*

Eve girdiğimde çantamı askıya astım ve kabanımı çıkarttım. Nefes nefese kalmıştım. Ev tahmin ettiğim gibi, boştu. Oktay daha gelmemişti. Yatak odalarından birine çıkmaya  ve çift kişilik yatağa kendimi atıp ağlamaya o kadar çok ihtiyacım vardı ki...

Ama yapmayacaktım. Sanırım bu sefer kendime engel olup onun için bir damla daha gözyaşı akıtmamayı becerebilirdim. Evet, bunu yapabilirdim.

Mutfağa girip kendime bol sütlü bir kahve yaptım. Mutfakta zaman geçirmek, kafamın dağılmasını sağlıyordu. Mutfağı toparladıktan sonra bir pasta yapmaya karar verdim. En son yaptığım pasta onaydı. Özür pastası. O pasta yere düşüp mahvolmuştu ancak sonra beni evine çağırıp aynısını yapmıştı. Pastanın tadına bakmadığını bahane ederek, dudaklarıma yapışmasını hatırlayınca ister istemez buruk bir gülümseme yayıldı suratıma.

YEŞİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin