Final gibi bir bölüm oldu. Bir süre benden macera beklemeyin. Derdim ama biliyorum ben olaya macera katmadan duramam :)) umarım beğenerek okursunuz. İyi kötü düşüncelerinizi merakla bekliyorum. İyi okumalar :)
***
"Yoruldum"
"Umurumda değil"
"Acıktım"
"O su yerinden oynamadan hiç bir yere gitmiyoruz. Odaklan!"
Hızla arkamı dönüp öfkeyle adama baktım. Seth bir ağaca bütün heybetiyle yaslanmış tek kaşı havada, dudağı kıvrılmış büyük bir kibirle bana bakıyordu. Sarı saçları arkadan deri bir iple bağlanmış kurtulan bir kaç tutam gri gözlerinin önüne dökülmüştü.
Bir an hangisinin daha heybetli göründüğüne karar veremedim. Yaslandığı muhtemelen yüz yıllık olan meşe ağacının mı, yoksa onun mu?
"Yapamıyorum. Çok zor"
"Taşı yerinden oynatırken ve ateş topu yaparken de zor olduğunu söylemiştin. Çok çabuk sıkılıyorsun!"
Bahsettiği ateş topu küçücük kuru bir yaprağı yakmış ve taş ancak bir santim yerinden oynamıştı. Anlaşılan ona göre büyük bir başarıydı. Derin bir nefes alıp gökyüzüne kaldırdım başımı. Güneşin batmasına daha bir kaç saat vardı ve ben yorgunluktan ölmek üzereydim. Saatlerdir çalışıyorduk ve bu vicdansız Sefriym kahvaltı niyetine bana sadece bir parça ekmek yedirmişti!
Kabalığı bununla da sınırlı kalmamıştı. Sabahın köründe Nina'yı bana göndermiş ve uyanıp göle inmemi emretmişti. Bende emrini alıp uygun bir yerine sokması için Nina'yı gerisin geri yollayıp tatlı uykuma kaldığım yerden devam etmiştim.
O gelip beni resmen yataktan fırlatarak uyandırana kadar!
"Yarın devam edelim. Lütfen lütfen!!" dedim şirin şirin gözlerimi kırpıştırıp ellerimi çenemin altında bağlayarak.
Yaslandığı ağaçtan doğrulup yırtıcı bir hayvanın zerafetiyle bana doğru yaklaşmaya başladı. Gözlerimden bir an olsun ayırmadığı gözleri ve iri bedeni beni tedirgin etse de kendimi sıkıp geri adım atmamak için ayaklarımı yere sabitledim.
"Ben o her hareketine eriyip biten sevgiline benzemem kuzucuk. Her ne kadar tatlı olsan da bu sevimli hallerin benim üzerimde işe yaramaz" dedi tam önümde durarak. Öyle ki ayak ucuyla, ayağım arasında santimler vardı. Azıcık ayağımı kıpırdatsam ayağına değerdim. O kadar yakındı!
"Alex'le sevgili değiliz!"
Onun adını her andığımda içimdeki kırgınlık büyüyordu. Dün gece o kadar hazırlanıp özenle giyinip süslememe rağmen - kesinlikle yeni insanlarla tanışacak olduğumdan. Onunla hiç bir ilgisi yok- beni yemeğe götürmek için gelmemişti. Saatlerce onu beklerken ilk başta öfkeyle dolup taşsam da daha sonra öfke yerini sükûnet ve kırgınlığa bırakmıştı.
Sabaha kadar neden gelmediğini düşünüp durmuştum ve şuan aslında yorgunluktan değil tam anlamıyla uykusuzluktan geberiyordum. Beni her ne kadar Seth ile yalnız bırakmayacağını düşünsem de bu konuda da yanılmıştım. Önemli bir toplantısı olduğunu öğrendiğim Alex beni tüm gün yalnız bırakmıştı. Hem de deli gibi kıskandığı adamla!
"Emin misin? O yüzden mi sabaha kadar uykusuz kaldın? Sevgilin olmayan bir adamı beklemek için mi?" Tekrar itiraza hazırlanıyordum ki fırsat vermeden elinin tersiyle yanağımı okşadı.
"İtiraz etme kuzucuk. Gözlerinin altı uykusuzluktan morarmış"
Yakınlığından rahatsızlık duyduğumu belirtircesine kaşlarımı çatarak bir kaç adım geri çekildim. Yüzüne meydan okuyan bir gülümseme yayıldı ve tek kaşını kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gelecekten Gelen
Fantasía21. yy'da sakin bir hayat yaşayan Ang binlerce yıllık efsunlu bir tılsımın başına bu kadar bela açacağını hiç düşünmemişti. Tılsıma temas ettiği an sonsuz bir alevin içine yerleşerek onu zamanda binlerce yıl geriye savurmasıyla kendini, nefesini kes...