Bölüm 29

26K 2.3K 125
                                    


MeerHaaBaa :)) Evet gecikme için çok çok üzgünüm. Bayağı ayrı kaldık biliyorum. Ama maalesef şu sınav işleri aklımı bir hayli meşgul ettiğinden fırsat bulamadım. Sınavlar bu hafta sonu ve maliye diye bir dert var ki kim icat ettiyse o dersi onu boğacak durumdayım. Beynim patlayacak gibi olunca bugün biraz ara verdim ve küçük de olsa bölüm yazdım. Umarım beğenirsiniz ben çok çok özlemişim bizim kumruları siz de özlediniz mi? Evet mi? O zaman bol bol yorum ve beğenilerle bunu gösterebilirsiniz :)

Ayrıca aramıza yeni arkadaşlarımız katıldı ve ben her birinci bölüme yapılan beğenide ne kadar heyecanlanıyorum anlatamam. Her biriniz ayrı ayrı değerlisiniz benim için hoş geldiniz hayal dünyama bu bölüm hepinize canlar.

Ayrıca (valla bu son :) finalimize son iki bölüm kaldı. Sınavlar geçer geçmez inşallah Gelecekten Gelene veda edeceğiz. Bir başka kurgum daha var ama kararsızım yayınlamakta yani kpss var ve bölüm aralıkları uzun olabilir diye korkuyorum. Neyse bunu zamanı gelince konuşuruz değil mi ben sizi tutmayayım daha :)

 İyi okumalar :)


Alex

Sanki her bir zerremi parçalarına ayırmışlar ve sonra tekrar birleştirmişler gibi hissediyordum kendimi. Gözlerimi kulaklarımdaki uğultunun ne olduğunu anlamak için bile aralayamıyordum. Beynim dev kazanı gibi karman çorman olmuş tokmakla vuruyorlardı sanki.

Neler olmuştu?

Bu soru aklıma doluşan peş peşe görüntülerle daha da karmaşık hale geldi. En son Zümranların kaleyi bastığını hatırlıyordum. Onlarla bir anlaşma yapmak için bir hayli uğraşmam gerekmişti. Zira bir avuç kadın binlerce kişilik orduya meydan okumakta bir hayli kararlıydı. En sonunda araya giren Marilyn'in liderliklerini kabul etmeleri karşılığında birlik olmayı kabul etmişlerdi. Bunda en büyük etken de kraliçe Angela'nın yaşadığını öğrenmeleriydi tabi ki.

Plana göre Hiybrit'in beni yakalamasına fırsat verecektim ve Serklin hala nasıl yapacağını anlamadığım bir büyüyle beni takip edip ritüelin yapılacağı alanı ve sonuç olarak Hiybrit'i bulmuş olacaktı. İtiraf etmeliydim ki büyünün nasıl yapılacağı, ne sonuçlara yol açacağı, nereye gideceğim hiç umurumda olmamıştı. Sadece meleğimi görmek istiyordum, sadece onun iyi olduğunu bilmek istiyordum, sadece ona ihtiyacım vardı. Başka hiçbir şey umurumda değildi. Ölecek olmam bile...

Kulaklarım pamuk tıkanmış gibi bir etkiyle tıkanırken kendimi gözlerimi açmaya zorladım. Yakalandığımı biliyordum, sadece yakalandıktan sonra olanları hatırlamıyordum. Kendimi zorladığımda en son hatırladığım cüce çirkin bir Mirs'in üzerime atlayıp beni ısırdığıydı. Ama öyle olsa büyük ihtimal çoktan ölmüş olurdum değil mi?

Kafa karışıklığıyla gözlerimi aralamayı başardığımda kızıl bir gökyüzü ile karşılaştım. Sanki birileri gökyüzünde bir canlıyı kurban etmiş gibi mavi gök kan kırmızıya bulanmıştı. O an berraklaşmaya başlayan aklımla kalbim göğsümde hızla çarpmaya başladı.

Kanlı dolunay!

Ağrıyan tüm kaslarım ikinci plandaydı artık. Yerimden nasıl doğrulduğumu bilmedim bile. Sanki ormandan yankılanıyormuş gibi gelen ilahi bir melodiyi dillendiren ses beni kendine çekti. Sendeleyerek  ağaçları geçip geniş bir meydana geldiğimde ise soluğumun kesildiğini hissettim. Donmuş kalmıştım!

Koskoca meydan Dioren yaratıklarıyla doluydu. Mirsler, fleyjinler, shekalar, doraklar... alan hınca hınç doluydu. Ama donup kalmama sebep olan bu görüntü değildi.

Gelecekten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin