Bölüm 20

41K 2.7K 257
                                    

Merhaba arkadaşlar. Bölüm uzunlukları nasıl eğer uzun bulursanız bundan sonra iki part halinde yayınlaya bilirim siz nasıl isterseniz.
Vote ve yorumlarınızı merakla bekliyorum iyi okumalar :)
***

"Yalan söyleme bilerek yaptın! Beş adamı saniyeler içinde deviren sen, tek adamla baş edemeyeceğini düşünüp beni bataklığa attın öyle mi? Lanet olası! O adam zaten beni senden kurtarmaya çalışıyordu! Hem o iğrenç bataklıkta ölebilirdim."

Kaderin tuhaf bir mizah anlayış vardı ve kesinlikle benim hayatıma kast etmeye çalıştığına emindim artık. Yani başka bir açıklaması olamazdı. Mar'in burada olması ya bir kabusun içinde olduğumun kanıtıydı ya da bu kader denen ince çizginin henüz benimle işi bitmediğinin.

Henüz şoku atlatamadan Zake'in üzerine atılıp koala misali yapışan Mar'i, Alex zar zor ayırmış ve ben gözümün önünde gelişen tüm olayları donmuş kalmış bir vaziyette izlemiştim. Tüm kaleyi ayağa kaldıran kardeşimin öfke dolu çığlıkları ve sunturlu küfürleri uğuldayıp duran kulağımdan geçip beynime ulaştığı an, ancak olanları idrak edebilmiştim.

Gerçekten Marilyn bir yolunu bulup zamanda binlerce yıl geri gelmişti!

Ona sarılmama bile izin vermeden temizlenmek için söylene söylene kendini odalardan birine atan kardeşimin burada olduğuna inanmakta, tertemiz bir şekilde karşıma çıkıp kollarıma atılarak hıçkıra hıçkıra ağlayana kadar zorluk çekmiştim.

İşte buradaydı. Gerçekten yanı başımda, öfkeli gözlerini Zake'e dikmiş halâ yaşadıklarının hesabını soruyordu. Kız kardeşimin bu takıntılı halini bile ne kadar özlemiştim. Halbuki en nefret ettiğim huyu intikamcı ruhuydu.

Hatrı sayılır bir zaman sonra yüzümün gözümün halini farkedince ikisi beraber ne olduğunu anlatmam için ısrar etse de - özellikle Zake baya öfkeliydi- Alex'in de yardımıyla önce onların anlatması konusunda ısrar etmiştim.

Sonuç mu? Eh ikisi de birbirini yemekten henüz olayları anlatmaya fırsat bulamamışlardı.

Ben ve Mar koltukta yan yana otururken, Zake tam karşımızda kollarını göğsünde bağlamış Mar ile laf yarıştırıyor, Alex ise tam arkamızda koltuğun sırtına ellerini koymuş duruyordu.

Bakışlarının sıcaklığını sırtımda hissediyordum ve bu ona bakmama kararımı an ve an kırıyordu. Beni yatağa yollamak için fırsat kolladığını biliyordum. Bu yüzden dönüp arkaya bakmaya çekiniyordum. Çünkü ilk fırsatta dinlenmelisin diye başımın etini yiyecekti. Şu ana kadar susmuş olması bile mucizeydi aslında.

"O bataklık seni yutacak büyüklükte değil. Aslında tam olarak bataklık bile değil prenses. Fazla abartıyorsun. Üstelik o haydutlardan yüz tane gelse yine de zorlanmadan hallederdim. Ama o kışkırtıp üzerime saldığın adam eğitimli asil bir lorddu"

"Haydutlar mı?" "Hangi lord?" Alex ile aynı anda şaşkınlıkla sormuştuk.

"Evet haydutlar! Ama Vodin Ruud değillerdi." bir süre kaşlarını çatıp hatırlamaya çalışır gibi düşünceli şekilde baktı. Sonra da önemsiz bir şeymiş gibi omuz silkerek devam etti.

"Ya da her kimseler artık. Ayrıca sevgili abicim çok yakın bir zamanda kuzey'in en ucunda ki krallık olan Cooldwar kralı Michael ile küçük olan oğlu için, çok minik sayılacak bir sebeple, ufacık bir sorun yaşayabilirsin."

"Robin Hood bir kere o aptal! Ayrıca hiç de bahsettiği gibi ufacık bir sorun felan değil. Adamı resmen hamur gibi baştan şekillendirdi." diye çemkiren kardeşime hayretle baktım. Gerçekten benim uysal, anlayışlı kardeşimin içine bu yolculukta şeytan kaçmış olabilir miydi?

Gelecekten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin