İkinci şans soluksuz bir bekleyiştir fakat yapılan hatayı insanlık hali herkes hata yapabilir diye karşılamak yüce gönüllülüktür.
Sustum.
Sustu.
Konuşmak bir hayvanın insana derdini anlatması kadar zor gelirken siyah gözlerinden akmış olan şeffaf yaşlar her şeyi anlatıyordu. O an insan ne yapacağını gerçekten bilmiyordu. Olsa bir dert olmasa bir dert durumu gibi, sarılsanız bir dert sarılmasanız bir dertti. Acıyı paylaşmak kimi insana kolay gelirken beni hep zorlamıştı. Çünkü karşımdakinin acısını paylaşmaktan öte yaşardım. Tıpkı şuan neden ağladığını dahi bilmediğim Tuna'nın karşısında ağlamam gibi.
Ne yapacağımı bilmiyordum ama burada uzun süre böyle kalamazdık. O yüzden geri çekilip içeri geçmesini sağladım. Tuna salona geçerken ben mutfaktan su alıp yanına gittim. İçmesini sağlamak için bir elimi sırtına koyup bardağı dudaklarına götürdüm. O kadar hareketsizdi ki bir ara acaba şoka mı girdi diye düşündüm.
Sonra o gözler bana döndü.
Benim mavilerime kenetlendiler. Onlar bile özlemiş olmalı ki ayrılamadılar. Ayrılsınlar istemedik. Fakat ilk ayıran Tuna oldu.
''Babam hastanede.'' Fısıltıyla çıkan iki kelime beni yerle bir etmeye yetmişti.
''Neyi var iyi görünüyordu.''
''Bilmiyoruz. Odasında baygın bulundu hastaneye götürdüğümüzde iyi değildi. Doktor kanser olduğu için her şeye hazırlıklı olun dedi.'' Gözünden yaş akan Tuna'ya bakakaldım.
''Hiç bir yol yok mu?'' Çaresizdim. Çaresizdik.
Sadece kafasını salladı. Belli ki zor gelmişti o kelimeyi söylemek. Ölüm aslında bu hayatın vazgeçilmez gerçeği iken ne diye sevdiğimizin arkasından ağlardık?
Ben onsuz ne yaparım derdik farkında bile olmadan aslında kendimizi düşünürken.
Tuna'ya bakamıyordum çünkü içim acıyordu. Gözümden akan bir damla süzülerek dudağımı bulduğunda fark ettim ağladığımı. Sonra da kendimi Tuna'nın göğsünde buldum. Kokusunda sarhoş olmuşken ağlayamıyordum bile.
Ne kadar öyle durduk bilmiyorum ama kendime kızarak doğruldum. Benim Tuna'yı teselli etmem gerekirken ben teselli ediliyordum.
''Bir şey içmek ister misin?'' Neden geldiğini çok merak etsem de böyle bir durumda sormam ayıp olurdu.
''Yok teşekkür ederim.'' Sesinin hala fısıltı gibi çıkması dikkatimden kaçmamıştı.
''Ahmet amcanın yanında kim kalıyor Tuna?''
''Ayşe teyze. Neden geldiğimi merak ediyor olmalısın Ada. İnan nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama bir süre sende kalabilir miyim?''
Bu ani gelen soru karşısında neye uğradığımı şaşırdım. Ne diyecektim ki defol evimden mi? Odaya gidip geri döndüğümde hala oturmuş karşıyı izliyordu. Elimdeki yastık, çarşaf ve pikeyi görünce gülümsedi.
''Teşekkür ederim.'' dedi. Ev boş olmasa sesi hayatta duyulmazdı.
Elimdekileri misafir odasına götürdüm. Tek yaşadığım için bir odamı böyle düzenlemiştim. Aras geldiğinde bu odada kalıyordu. Şimdi Tuna için hazırlayacaktım. İçimi tuhaf bir duygu kaplarken pek takılmadım. Yatağı kurup oturdum. Ne istiyordu? Yapabilecek miydim? Bir kez daha kaybedersem kaldırabilir miydim? Ablamın ve Aras'ın sözleri aklıma geldi. İkisininde cümlelerinde ortak iki kelime vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK ŞANS İŞİDİR
RomanceAda Şan. 22 yaşında tek başına yaşayan, gözleri deniz mavisi, saçları kumralın en güzel tonu, beyaz tenli kız. Tuna Konak. 27 yaşında babasının hastalığından sonra genç yaşta işin başına geçmek zorunda olan esmer, geniş omuzlu, içinde kaybolunası si...