Tuna'nın Siyahı~15

6K 207 11
                                    

Ve şaka gibi
ve sarsak sarsak
ve kımıl kımıl
bir yaşamaktır
MAVİLERE UYANMAK
en kesif karanlıklara kafa tutan
gözlerinin mavisine kuşanmak...   


2 GÜN SONRA...

Gitmişti.

Arkasına bakmadı. Yaşadıklarımızı hatırlamadı ya da hatırlanmaya değer görmedi. Git darken gitme demek istediğimianlamadı güzel adam. Halbuki büyükdemiştim, çocuk değil demiştim. Demekki kolaya kaçmayı seviyordu. Ona git dendiyse gider kal dendiyse kalırdı. Böyleydi demekki arkasında bıraktığı enkazı göremeyecek kadar kördü. Neydi bu, umursamazlık mı? Oysaki umutlanmıştım. Ilk defa. Uzun zaman sonra. Yürürdü bence neden yürümesindi ki? İki yetişkin birey değil miydik biz?

Öyle ki adını bile duyduğumda ağzımda ekşi bir tat oluşan adama tutulmuştum bir zamanlar. Sonra acıyı tatmış ve büyüdüğümü anlayabilmiştim. Yaşadığım ruhsal çöküntü beni güçlendirmiş, yıkmaya çalışan iç sesime karşı ayakta durmayı başarmıştı.

Sonra o çıktı karşıma. Siyah gözleri vardı. Beyazına konmuş birer pırlanta gibiydi. Duygusunu düşüncesini gözlerine bakıp anlamak kolaydı çoğu zaman.

Hayali uzattığı elini sevdim önce. Sonra hissettim o parmakları. Kavrayışını. Güçlü tutuyorlardı. İnsanlık hali işte, gücüne, cesaretine en çok da siyahına kapıldım. Bırakmayacak sandım. Canımı en çok acıtanın elimi en sıkı tutan olduğunu kavrayamamıştım hala.

Isterse beni yerden yere vursun değişmeyen bir gerçek vardı ki güzel adam güzel gitmişti.

Valizimin fermuarını sonuna kadar çekip ayaklandım. Etrafa son bir kez göz attım sanki geride kalanlara bakıyormuşum gibi. Sanki bekleyenim varmış gibi. Sanki bir daha dönmeyecekmişim gibi. Kitaplığıma dalan gözümün dalmasıyla küfrettim. Hayır bir daha ağlamayacaktım. Ablama, Aras'a söz vermiştim. Aslında o da tam olarak şöyle olmuştu;

Ben o günden sonra ne dışarı çıkmış ne de gelen aramalara cevap vermiştim. Başıma gelecekleri biliyordum aslında ama telefonu açmayı bırak, hareket etmek içimden gelmedi. O gün şişmesi muhtemel olan gözlerle uyuyakalıp ertesi gün uyandığım da akşama kadar ağlamaktı planım. Hoş bir kısmını gerçekleştirmiş olsam da fazlasını vücudum kaldırmamıştı. Elimi yüzümü yıkayıp bir kahve içsem fiziken düzeleceğimi tahmin ediyordum. Hep böyle olmaz mıydı?

Bunun için yataktan kalktığımda önceki akşam sinirlenip fırlattığım kahve bardağını fark etmemişim. Dolayısıyla ayağa kalkmak için yeltendiğim o sırada topuğumda hissettiğim acı artı sızı karışımıyla tekrar yatağa oturdum.

Ağlıyordum. Ağlayacaktım. Acımı akıtmamın bence başka yolu yoktu, kalmamıştı. Bir piyanonun acıacı bağırdığı nakarat kadar haykırıyordum. O an insan hissedercesine basar ya tuşlara bende o tuşlardım ve Tuna dün akşam benim öldüğümü fark etmeden basmıştı üstüme.

Yine de göz yaşlarımı umursamadan ayağa kalktım ve cam kırıklarına basmayı umursamadan banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkamak için gittiğim banyoda gözüm aynaya takıldı.

Aynadaki görüntü şeytanı ağlatacak, meleği ise öldürecek cinstendi.

Bir kız kendini ancak bu kadar yıpratabilirdi. Bu kadar acınacak hale getirebilirdi.

Bir insan ancak bu kadar zehrini kendine akıtabilirdi. Kim bilir belki bu da yeni intihar şekiliydi.

Sonra ne olduğunu anlamadım. Bir anda yer ayağımın altından kaydı biraz sonra ise aynadaki görüntüm gitti. Etraf tamamen karardı. Hissizlik bedenimde can buldu.

AŞK ŞANS İŞİDİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin