48-Acı♣️

358 14 10
                                    

Bölüm Parçası- Leyla the Band/ Yokluğunda

Multimedya- Rüzgar

48. Bölüm

Kaçırılmamın üzerinden 4 gün geçmişti ve hala kimseden ses soluk yoktu. Beni aramak için uğraştıklarına emindim ama o ruh hastası artık beni nereye sakladıysa, kimse bulamamıştı. Benim de artık ümidim geçmişti ve ölüme yaklaştığıma inanıyordum. Ama korkmuyordum artık nedense. Başlarda korkuyordum ama artık bu acıları çekmektense, ölmek daha mantıklı geliyordu. Hem arkamda çok fazla sevdiklerimi bırakacağımı biliyordum ama sonuçta annemin yanına gidecektim. Belki onunla orada daha mutlu olurduk. Kapının her zaman ki gibi, sert bir şekilde açılmasıyla yavaşça oraya döndüm. Bana burada sürekli yardım etmeye çalışan adam, başka birinin elinde sürüklenerek içeriye girmişti. Arkalarında da ruh hastası Nehir vardı. Soru soran bakışlarımla onlara baktım. Artık olabildiği kadar az konuşuyordum çünkü neredeyse tamamen bitmiştim. Sürekli dayak yiyip, bayılıyordum ve uyanıyordum. Günlerim bundan ibaretti ama nereye kadar dayanacağım hakkında bir fikrim yoktu. Bir iki güne kadar giderdim herhalde.

"Sana yardım etmeye çalışan bir fare bulduk ve biliyor musun? Ona ödül olarak ölüm veriyoruz!" Nehir kahkaha atarak, elinde olduğunu fark etmediğim silahla adama sıkıp adamlara atmalarını emretti. Korkuyla çığlık atıp yerime sindim. Hiç acımadan birisini öldürmüştü ve etkilenmişe benzemiyordu.

"Korkma tatlım. Yakında seninde sonun böyle olacak." diyerek odadan çıktı. Kaç gündür sürekli akan göz yaşlarım tekrar akmaya başlamıştı. Tek kurtuluş yolu olarak gördüğüm adam da öldürülmüştü. Hem de benim yüzümden! Allah'ım ne olur sen bana yardım et. diye geçirdim içimden. Lavabo ihtiyacımla zorla yerimden kalkıp, birkaç kez düşerek lavaboya girdim. Allah'tan düşünceli davranıp odanın içine koymuşlardı. Elimi yıkamak için aynanın karşısına geçince kendimi inceledim. Tamamen çökmüştüm. Yüzümü neredeyse her yerinde yara ve morluk vardı. Vücudum için de aynı şey geçerliydi. Her yerime yediğim tekmeler sayesinde, bedenim ezik ve çürüklerle doluydu ve benimde psikolojim iyice çökmek üzereydi. Bir an önce ya buradan, ya da bu hayattan kurtulmak zorundaydım.

-Enes'ten-

Kardeşimin kaçırılmasının üzerinden 4 gün geçmişti ve hala elimiz boştu. Polisler, adamlarımız, bütün mekanlarını ya da olabilecek yerlerini tek tek aramıştık ve hiçbir sonuca ulaşamamıştık. Fikret köpeğini bulup, elimize almıştık ama onun da hiçbir şeyden haberi yoktu. O sürtük kızı adamlarını toplamış, kimseden habersiz yapmıştı bu işi.

"Sanırım elimizden gelenin en iyisi bu." Aras Abi bir hızlı oturduğu yerden kalkıp, Emre'nin suratına yumruğu geçirdi.

"Elimizden gelenin en iyi bu mu lan! Ne oldu çabuk pes ettin! Eğer zoruna gidiyorsa, hemen bu evden siktir git!" Neredeyse 4 gündür yaşadıklarımız, uykusuz halimiz, hiçbir sonuca ulaşamamamız hepimizin psikolojisini çok fazla etkilemişti. Normalde, Emreyi Eylül'den ayrı tutmayan Aras Abi, içinde olduğu durum yüzünden sinirini çocuktan çıkarmıştı.

"Aras!" Mehmet Amcanın ilk kez bu kadar çok bağırdığını duymuştum. Bir anda oturduğu yerden kalkıp, Aras Abi'nin karşısına geçmişti.

"Senin kardeşin kayıpsa, benim de kızım kayıp. Böyle herkese bağırıp çağırarak bir sonuca varamazsın. Her canı yanan bağıracak olsa, sesimden burada duramazdın inan bana. Konuşmadığım için, acı çekmediğimi mi sanıyorsunuz! Benim canımdan bir parça, biricik karımdan bana emanet kalan, gözümden bile sakındığım çocuklarımdan birisi yok! Hangi cehennemde olduğu, durumunun nasıl olduğu, neler yaşadığı belli değil! Sakın bize sadece sen acı çekiyormuşsun gibi davranma!" Baştan beri soğukkanlılığını koruyan Mehmet Amcanın gözünden akan yaşları görünce, benim de içimden daha da bir şeyler kopmuştu. Haklıydı. Hepimizin acısı fazlaydı ama aramızda en fazla acıyı çeken oydu. Aras bir süre sessiz bir şekilde baktıktan sonra sıkıca babasına sarıldı. Onun da gözlerindeki kızarıklık, herkesin çok kötü bir durumda olduğunun habercisiydi.

DÖNÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin