Gençler ve genç kalanlar, zamanım olmadığı gibi uzun zamandır da internetim yoktu anca yetiştirdim umarım beğenirsiniz :)
(Kibariye - Eller Kadir Kıymet Bilmiyor Anne)
" Zns2310 " güle güle oku, benden küçücük bir hediye :)Bazen özlediğimiz hatta eski ve sık kullanılan bir tabirle gözümüzde tüten insanları, baktığımız her yerde görürüz. Çünkü hasret hissi, adeta gözlerimizde bir serap etkisi yaratır, hatta özlediğimiz o kişinin kokusu burnumuzun dibindedir, sürekli bir şeyleri ve birilerini onlara benzetiriz, bu bazen başka bir insanın yüzündeki mimik, ya da onun herhangi bir hareketi, ya da o insanın davranışı olarak bize tanıdık gelir. Bazen gerçekten öyledir yani benzer ona ama bazen sırf özlemektendir bu. Sırf yanımızda olmasını istediğimiz kişinin sıcaklığını aramaktır bir yerlerde...
--------------------ZEYNEP----------------------
"Merhaba Zeynep Hanım.."
"Kerem..." diyorum şaşkınlıkla, Kerem diyorum çünkü karşımda biraz değişmiş bir Kerem var gibi görüyorum. Gördüklerim beni yanıltıyor diye elimi aniden çekip gözlerimi ovalıyorum ama açtığımda tekrar Kerem'e benzeyen adamı görüyorum. Hâlâ gülümsüyor sanki. Bir an tanıştığımız ilk güne gidiyorum, onu gördüğüm, fark ettiğim, bu dünyadaki ruh ikizimi bulduğum o güne. Aslında yabancı ama bir o kadar da tanıdık gelen şaşkınlığına, karşımda kekeleyen, küçük bir çocuk gibi utanan ama dünyadaki en güçlü adamı andıran adama bakarken buluyorum kendimi...
"Erdem.." diyerek düşüncelerimi bozuyor adam. "Umur Bey'in doktoruyum.." sonra o yamuk gülüşü yüzünden silip daha ciddi bir ifade takınıyor.. Dikkatli bakışlarımı ondan kaçırıp küçük bir kahkaha atıyorum. "Kusura bakmayın yanlış anladım sanırım, Erdem Bey, memnun oldum." diyorum havada kalan elini sıkarken. Adam gülümsüyor ve elini yavaşça çekip oturmam için yanındaki boş yeri gösteriyor.
Nasılsınız, iyiyiz muhabbetinden sonra konuşmamıza Umur amca da dahil oluyor. Ender beyi üç yıldır tanıdığını söylüyor Umur amca. Doktordan çok da oğlu gibi gördüğünden bahsediyor.
"Ender, benim oğlum gibi Zeynep." diyor Ender'in bacağına vururken. Ender de elini onunkinin üzerinde koyup şefkatle ona bakıyor.
"Oğlum burada, kızım burada ben daha ne isteyebilirim? Donatın masayı!" diye aniden
ve sevinçle bağırıyor Umur amca, evde ve mutfakta çalışanlar bir anda hareketleniyor. Zaten mutfaktan gelen güzel kokular iyice karnımı acıktırmaya başlamıştı diye düşünüyorum ben de...Çok geçmeden beni odama çıkaran kadın, yanımıza gelip sofranın hazır olduğunu söylüyor. Arka bahçedeki verandaya doğru yavaş yavaş yürürken muhabbet etmeye devam ediyoruz. Ender Bey altı yıldır doktor olduğunu, daha önce İstanbul'da yaşadığını ama büyük şehirlerin baskısından kaçıp üç yıl önce Kaş'a kaçtığını, burada da Umur amca ile başlayan ilişkilerini anlatıyor bana. Samimi ve saygılı bir adama benzetiyorum onu, konuşmalarının ve telaffuzunun çok düzgün olmasından iyi ve kültürlü bir aile yaşantısı olduğunu tahmin ediyorum. Yemeğe oturunca gösterdiği hal ve hareketler, kibarlığı, buradaki insanlara nazaran köyde değil de şehirde iyi bir eğitim almasına bağlıyorum. Adamı inceledikçe Kerem'i sadece hafif andırdığını kabul ediyorum. Sadece bir kaç mimik, belirli yüz hatları ve yamuk gülüşü sanki... Oysa Kerem'in saçları siyah değil kızıla kaçan bir turuncudur, teni buğday değil de beyazdır, hatta kızdığında, utandığında, heyecanlandığında hafif kızarır, bu da ona çok yakışır. Gözleri eladan yeşile doğru değişen rengiyle insana baktığında rahatlık verir. Oysa bu adamın gözleri gayet de koyu kahverengi. Adamı gözümü ayırmadan inceledikçe Kerem'den bir şeyler bulmaya çalışıyorum ama yok işte, aslında ben Kerem'i arıyorum. Onu o kadar çok özledim ki, görsem boynuna atlarım, bu küslük falan umrumda olmaz, ne olur gelsin ama yerimi söyleyemem ki arayamam onu, kahrolası gurur, zaten o geri gelir mi bakalım... Of of...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKŞAM GÜNEŞİ (ZeyKer)
Fiksi PenggemarEvli bir adam, şımarık genç kız. Yepyeni ZeyKer hikayesi. Keyifli okumalar :)