Hastaneden çıkmıştım. Akşam olmak üzereydi. Arabama binip yola koyuldum. Yolda giderken yolun kenarında uyuyan minik bir kız gördüm. Bu saatte o küçük kızın dışarda ne işi vardı? Geceler serin gidiyordu bu aralar. Bu kızcağız bu havada hasta olabilirdi.
Arabayı sağa çekip durdum. Telefonumu trencimin cebine koyup arabadan indim. Arabayı da kilitleyip kızın yanına gittim. Korkmaması için usulca seslendim.
-"Minik kız..." Beni görünce gözleri korkuyla açıldı. Hemen uzandığı soğuk betondan kalkıp kaçmaya çalıştı. Kolundan tutmaya çalışsam da elim kaydı kaçıp ara sokağa girdi. Neden kaçmıştı anlamamıştım. Yardım etmek istiyordum. Aç olabilirdi. Peşinden koştum. Koştum.
-"Minik kız dursana. Seninle konuşmak istiyorum..."
Hâlâ kaçıyordu. Koşarken cebimden bir şey düştüğünü hissettim ama şu an onu kontrol edemezdim. Öyle ara sokaklarda koşuyorduk ki her an kızı kaybedebilirdim.
Çıkmaz bir sokağa girmiştik. Karanlıktan ve sessizlikten korkmamayı çok küçükken öğrenmiştim. Çünkü bazen arkamda, bazen önümde beni kollayan bir gölgem vardı. Ama bulunduğumuz yerde gölgem bile yoktu.
Korktun mu gölgem?
Küçük kız harabe bir evin içine girdi. Ev demeye bin şahit.
Bir süre daha evin içinde koştuk. Olamaz... Bir sürü çocuk... Ve pis gülüşlü, siyah giyimli bir adam...
-"Aferin kız. Bugünkü kurbanımızı da getirdin."
Kurban..? Ben mi?
-"Küçük kızla konuşabilir miyim?"
-"Neden?"
-"Bir nedeni yok. Üşümüş ve aç görünüyordu. Sağlığını kontrol etmek istiyorum."
-"Vayy. Doktormuş bir de. Aferin kız. Götürün kızı!"
Küçük kızı kolundan sürükleyerek gittiler. Cebimdeki telefonumu yokladım. Ama cebimde sadece araba anahtarı vardı. Telefon? Yok!Yoldaki ses demek buymuş... Telefonumu düşürmüşüm.
!Bu halinde de mi telefon düşünüyorsun Duygu? Helal sana.!
İç sesimle düzgün düşünmeye başladım.
-"Bağlayın kızı!"
Ne! Bağlamak mı? Allahım yardım et. İyi niyetimi suistimal etme...
-"Bırak kolumu!"
Çocukların çoğunun ayağı kolu kırıktı. Şuradan bir kurtulayım kuzuların hepsini tedavi edeceğim...
-"İmdat! Bırak beni!"
-"Kimse duyamaz seni! Ağzını bağlayın!"
Allah'ım yardım et! Ölebilirim burada... Ama çok günahım var... Hellalik istemem gerek ailemden...
Umut'um... umudum ol...
Umut'u düşününce gözümden bir damla yaş süzüldü.
Bir odaya girdik. Bu oda benim gibi iyi yürekli insan dolu...
Çoğu hırpalanmış... Yüzü gözü kan içinde... Ayy... Benim sonumda mı böyle olacak?
Ağzım bağlı bir şey de diyemiyorum. Kollarım da bağlı. Nasıl işkence bu yaa...
Pis gülüşlü adam geldi.
-"Yarın değil ertesi gün yurt dışına sürgüne gideceksiniz. İyi hazırlayın kendinizi olacaklara!!"
Pis bir kahkaha atıp odadan çıktı. Yüzümü buruşturdum. İğrendirici. Ne demek istemişti. Hayır! Kirlenmek istemiyorum. Allahım ne olur şu aciz kullarına yardım et. Senin rızan için burada bağlanmışlar. Sen onları buradan kurtar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pamuk Şekeri (Düzenleniyor)
EspiritualYazardan Mesaj: Instagram'da gördüğüm bir yorum üzerine tekrar düzenleyip yayınlama kararı aldım. Hikayede olabildiğince genel hatları bozmadan, tutarsızlıkları düzeltip saçmalıkları ortadan kaldırmaya çalışıyorum :) Sekiz dokuz sene önce yazılmış b...