Uyuya kalmıştım. Ama ağladığım koltuk üzerinde değil. Odamızda, yatağımızda. Buraya ben gelmediğime göre Umut getirmiştir. E o nerede?
Üzerimdeki örtüyü kaldırıp kenarı fırlattım. Hızlıca ayağıma terliklerimi giyip evin içinde Umut'u aramaya başladım.
-"Umut..." Önce salona girdim. Koltukların üzeri bomboşdu. Daha ayrıntılı bakmak için ışığı açtım. Salonun içini kaç kez aradım kim bilir?
Daha sonra mutfağa baktım. Orada da yoktu. Misafir odalarında da yok. Hiçbir yerde yok. Gecenin bu saatinde nereye gitmiş olabilirdi? Umut evde olmadığına göre ben tek miydim?
Yutkunup evdeki tüm ışıkları açtım. Üzerime yeleğimi giyip salona tekrar döndüm. Yalnız olduğum zamanlar hep böyle yapardım. Tüm ışıkları açar, başka bir şeyle kafamı meşgul etmeye çalışırdım. Yalnız kalmayı sevmem ben. Sadece ben ve ruhum kaldığımız için düşüncelere dalarım. Bu düşündüklerim bazen beni korkutur. Gece zor uyurum. Ben... yalnızlıktan korkuyorum...
Kulaklarım daha iyi duymaya başlıyor ve en küçük bir kıpırtıyı bile duyabilir hale geliyordum. Şimdi olduğu gibi. Kapıların rüzgar nedeniyle gıcırdamasıyla yerimde hopladım. Telefonumu alıp koltuğa sindim ve Umut'u aradım. Umut'un telefonunun melodisiyle ve masada oluşturduğu titreme korkmama sebep olmuştu. Telefonunu da almamıştı yani!
Dizlerimi kendime çektim ve başımı dizlerime yasladım. İçimden estağfurullah çekiyordum. Kaç defa çektiğimi sayamadım.
Su sesi geliyordu. Damla damla. Tıp, tıp, tıp diye... Ayağa kalkıp su sesinin geldiği yeri algılamaya çalıştım. Banyodan geliyordu. Banyonun kapısının kulpunu kavradım. Besmeleyle kulpu indirdim ama açılmadı. Kapıyı zorlamaya başladım. Ama açılmıyordu. Sonra aklıma mutfaktaki çekmecede yedek anahtarların olduğu aklıma geldi. Hızla mutfağa gidip çekmeceyi açtım. "411" numaralı anahtarı bulup banyonun kapısına tekrar gittim. Anahtarı deliğine girdirip hızlıca çevirdim. Ve banyoya daldım.Aklımdaki düşüncenin olmamasıyla koca bir soluk bıraktım. "Ya Umut kendini boğuyor olsaydı..." düşüncesi. Ama o asla böyle bir şey yapmaz ki... Allah'ın verdiği cana, emanete hıyanet etmez...
Musluğu iyice kapattım. Su damlamayı bırakmıştı. Arkamı döndüm, kapıdan çıkıyordum ki tekrar su sesi duydum... Aynı şekilde... tıp, tıp, tıp diye...
Başımı az önce kapattığım musluğa tekrar çevirdim. Bu sefer su değil, kan damlıyordu! Korkuyla geri geri gittim. Sırtım duvara değince çığlığı bastım!
°°°
-"Aaaaa!" Korkuyla yerimden fırladım. Uyuya kalmıştım. Kolumdaki saate baktım. (04.11) Nefes alışverişimi düzene sokmaya çalıştım. Kalbimin hızını kontrol ettim. Çok hızlıydı... Bu benim için hiç iyi bir durum değildi. Hızı fazla olduğu zamanlar ağrı yapardı. Hem de ne ağrı? Acıdan nefes alamazdım. Nefes alamadığım için de daha da ağrırdı. Bir keresinde bayılacak gibi olmuştum soluksuzluktan. Ama şimdi bunu düşünmem çok saçmaydı. Umut'u bulmalıydım.Hızlıca banyoya koştum. Kapı kolayca açılmıştı. Musluktan ne su damlıyordu ne de... kan...
Her ihtimale karşı evi tekrar kontrol ettim. Acaba... onu kırdığım için gitmiş miydi? Odamıza gidip dolabını kontrol ettim. Giysileri buradaydı. Telefonu da evde. Ama kendisi nerede!
Saatime tekrar baktım. Dört buçuk olmak üzere. (04.23) Başıma bir yazma aldım. Üzerime de feracemi giyip salona tekrar döndüm. Telefonumu cebime atıp tüm ışıkları söndürdüm. Annemlere gidecektim. Korkuyordum... Arabanın anahtarını alıp evden çıktım.
Asansörün düğmesine basıp beklemeye başladım. Bu seferde aklımı ya elektrik kesilirse korkusu saldı. Yalnızdım. Asansörde elektrik kesilirse korkudan aklımı kaçırabilirdim. Onun için merdivenleri tercih ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pamuk Şekeri (Düzenleniyor)
EspiritualYazardan Mesaj: Instagram'da gördüğüm bir yorum üzerine tekrar düzenleyip yayınlama kararı aldım. Hikayede olabildiğince genel hatları bozmadan, tutarsızlıkları düzeltip saçmalıkları ortadan kaldırmaya çalışıyorum :) Sekiz dokuz sene önce yazılmış b...