Medya, Sahra. İyi okumalar:)-
Balkonun zeminine güçsüz bir şekilde çökmüş, kusurlarımızı örten kusursuz siyah tabakayı inceliyordum. Darp izleri taşıyan vücudum, fazlasıyla yorulmuş ruhum, kanın rengine karışmış ellerimle, geceye sığınıyordum. Tüm günümü burada geçirmiş, ılık rüzgârları tenime konuk etmiştim.Sadece düşünmüştüm, yaşadığım her şeyi. Düşündükçe fark ettim ki bazı şeyleri kabullenmezsen, ilerleyemezsin.
Rüzgar Ersoy, beni kalbinin tozlu raflarına kaldırdı.
Annem ve babam, gözümün önünde öldürüldü.
İnsanları öldürdüm ve ölümlerine sebep oldum. Ne yazık ki öldürmeye devam edeceğim.
Gerçekleri kabullenmiştim, daha fazla reddetmenin bir anlamı yoktu. Gerçeklerden kaçıyordum fakat farkına varmadığım bir şey vardı. Ben ne kadar hızlı koşarsam, düşüşüm o kadar sert olacaktı. Şimdi mi ne olmuştu? Artık koşmuyordum, artık yürümüyordum bile. Böylelikle hiçbir zaman düşmeyecektim.
Oturduğum yerden kalktım ve banyoya doğru ilerledim. Saçlarıma dalgalı bir şekil verdikten sonra kahverengi bluzum ile beyaz pantolonumu giyindim. Belime, silahı görülmeyecek bir şekilde yerleştirdikten sonra morarmış gözaltlarımı, kapatıcı ile yok ettim. Bileklerimde ki izlerin gözükmemesi adına siyah bileklikleri taktım. Paranın bir kısmını cebime attım ve apartmandan çıktım.
''Kız, maviş!''diye bağırdı yanda ki teyzelerden biri. Zoraki bir gülümseme ile teyzeye doğru döndüm.
''Nereye böyle gecenin bir yarısı? Aman yavrum, dikkatli ol.''
Saatten haberim yoktu, umurumda da değildi.
''Bankada işim var teyzeciğim, iyi akşamlar.''dedim ve gecenin karanlığına doğru ilerlemeye başladım.
Sahile gitmem gerekiyordu, nefes almaya ihtiyacım vardı. Issız olmasına özen gösterdiğim yollardan ilerlemeye başladım. Her baktığım insanda Rüzgar'ı göreceksem, insanların olmadığı yerden gitmeyi tercih ederdim. Aşk böyle bir şeydi işte, bir kişinin yokluğunu birden fazla kişide arardınız. Baktığım her yer, duyduğum en ufak melodi, aldığım her nefes bile bana, onu hatırlatıyordu.
Dalgaların hırçın sesleri, kulaklarıma ulaşmıştı. Tebessüm ederek insanlardan uzakta kalan bir yere doğru ilerledim. Ayakkabılarımı çıkarttıktan sonra tenimi, soğuk kum ile buluşturdum. İnsanların sesleri artık gelmiyordu. Fazla uzaklaşmıştım, böylesi daha iyiydi.
Bazen sessizlik, binlerce cümleden daha fazla şey anlatabilirdi. Tabi ki, dinlemeyi bilene.
Deniz, gecenin siyahlığına bürünmüştü. Ay'ın üzerine düşen gölgesi bile, karanlığını boğamıyordu. Denizin ferahlatıcı kokusu, kanıma karıştığında kendimi kumların üzerine bıraktım. Halbuki denize olan özlemimi, onun gözlerinde giderirdim. Şimdiyse denize bakıp, ona olan özlemimi gideriyordum. Rüzgar Ersoy, gözlerinde ki okyanusun bile söndüremeyeceği bir yangın başlatmıştı, kalbimin en derinliklerinde. Yanmak, hiç bu kadar güzel olmamıştı.
Kalabilirdim, hayali yerine gerçeğiyle yaşayabilirdim. Yapamadım, bencilin tekiydim. Ne ondan gidebilmiştim, ne de kalabilmiştim.
Sadece çok sevmiştim, binlerce şiirin her bir mısrasını gözlerinin tek bir tonuna sığdıracak kadar.
Üzerime düşen gölge sayesinde ayaklanıp, gelen kişiye doğru baktım. Açık kumral saçları, siyahlığa tezat bir şekilde parlıyordu. Toparlanmış gibi gözükse de gözlerinde ki kızıl halkalar, aksini iddia ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI
ActionYıllar boyunca geceleri evine gelip, kendisini izleyen o adamdan kaçan Sahra sonunda gerçekleşlerle yüz yüze geldi. Tek hatası, eski sevgililerine benzeyen kadınları saplantı haline getiren adamla aynı barda olmaktı. Adamın sınırları yoktu, kadının...