Hepinize iyi akşamlar, pek içime sinmeyen bir bölüm oldu fakat o kadar yorgunum ki bir saatin içinde ancak bu kadar yazabildim. İyi okumalar, seviliyorsunuz.
-
Adımlarımızın sesi, boş sokakta yankılanırken siyah bir arabanın önünde durduk. Rüzgar, arabayı açtıktan sonra sürücü koltuğuna oturdu. Ürkek nefesimi, dışarıya doğru üfledim ve yan tarafında ki koltuğa yerleştim. Yerleşir yerleşmez gaza yüklendi, bir an kafamın cama gireceğini sansam da öyle bir şey olmadı. Belki de cama kafa atsam birazdan yaşanacak şeylerden kurtulmuş olurdum. Her anlamda onun olmak, tek istediğim şeydi fakat bana bu denli sinirliyken, ne yapacağını bir türlü kestiremiyordum. Düşünme yetimi kesinlikle kaybetmemiştim aksine, aklımda sonu kötü şekilde biten bir sürü senaryo vardı. Eh, hâliyle başrol oyuncuları da bizdik.
Rüzgar, ara sokakları kullanarak hızlı bir şekilde gidiyordu. Arabanın lastiklerinin yolda çıkarttığı ses, kalbimizin atış sesini bastırmıştı. Korktuğum şey, yapacaklarından çok söyleyeceği cümlelerdi. Bir bedeni kanatabilirdiniz fakat ruhu kanatmak, sanıldığı kadar basit değildi. Kabuk bağlamayan yaralar oluşurdu, en dip köşelerimizde. Kanar dururduk, sonsuz bir döngü eşliğinde.
Arabayı durdurduktan sonra telefonunu çıkarttı, kimi aradığını dâhil bilmiyordum. Hızlı bir şekilde numarayı tuşlamış ve telefonu, kulağına dayamıştı. Bir eliyle, gömleğinin birkaç düğmesini açarken diğer eliyle de telefonu sıkıca tutuyordu. Bir an parmaklarının arasında Savaş'ı hayal ettiğini düşünmeye başladım.
''Mekânına geç, yarım saat içinde oradayız. Her şeyi ayarla.''dediğinde kaşlarımı çatarak onu izlemeye başladım. Neyi ayarlıyordu, kimin mekânına gidiyorduk?
Bence cenaze işleri için biriyle konuşuyordu. Kesin beni öldürmeyi düşünüyordu. Aynı şeyi Rüzgar yapsa bende, onu öldürürdüm.
''Beni öldürecek misin?''diye sordum gülerek. Yavaş bir şekilde dönüp bana doğru baktı, bıkkın nefesini dışarıya doğru verip bir eliyle, burnunun kemerini sıktı.
''Yemin ederim bu kızla sınanıyorum ya,''dedikten sonra gözlerini, yüzümden çekti.
''İlgilenmiyorum, biz gelene kadar işlemleri halletmiş ol.''dedi ve telefonu kapatıp, arabayı çalıştırdı.
''Nereye gidiyoruz?''
''Gidince görürsün,''dedi düz bir sesle birlikte.
''Gitmeden söylesen?''dedim en ince ses tonumu kullanarak.
''Biraz sussan?''dedi cevap olarak. Hiçbir şey söyleyemeden önüme doğru döndüm. Acaba Savaş nasıldı? Bizi barıştırmak için dayak yemişti. Aynı zamanda bizi barıştırmak için beni öpmüştü. Ne kadar da barıştıran bir Savaş.
''Biz her şeyi planladık. Yani, beni öpeceğini bilmiyordum. Barışmak istiyor musun diye sorduğunda evet dedim. Ona güvenmemi söyledi, başka hiçbir şey bilmiyordum. Bizi barıştırmak için beni öptü.''dedim güçlükle. Direksiyonu kavrayan elleri, şiddetini arttırmıştı. Mavi harelerinde ki öfkeyi buradan bile hissedebiliyordum.
''Bizi barıştırmak için seni öptü, söylediğin cümlenin farkında mısın? Benden sakin kalmamı filan bekliyor olamazsın umarım veya eskisi gibi olmamı.''dedi sert bir ses eşliğinde.
Gittikçe koltuğa doğru gömülürken fısıltıyı andıran sesimle konuşmaya başladım. ''Biliyorum ama benim yüzümden küs kalmanızı istemiyorum.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI
ActionYıllar boyunca geceleri evine gelip, kendisini izleyen o adamdan kaçan Sahra sonunda gerçekleşlerle yüz yüze geldi. Tek hatası, eski sevgililerine benzeyen kadınları saplantı haline getiren adamla aynı barda olmaktı. Adamın sınırları yoktu, kadının...