34.Bölüm:''Zincir''

11.7K 438 90
                                    

Multimedya Sahra'nın elbisesi.

Arkadaşlar, yeni bölüm haftaya kadar gelmeyecek büyük ihtimalle. Size kesin bir tarih söyleyemem fakat kısmetse cuma veya cumartesi günü, kesin gelir.

Not: Oyuncuları ekledim, isteyen bakabilir.

-

Kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığını düşünen insanlar yanılıyorlardı. Bende öyle düşünüyordum, kendimi kaybedene kadar. Sanırsam en acı kaybım, kendime dairdi. Kalbim ve zihnim, paramparça bir hâldeydi. Acıdan yapılmış bir ok, tam olarak kalbime isabet etmişti. Zehri, hâlâ damarlarımda dolaşıyordu. Bedenim titrerken gözlerimden aşağıya yağmur damlaları süzülüyordu. Bir şey söyleyemiyordum, hareket edemiyordum.

Hayatım, yıkımlar üzerine kuruluydu ve ben en dipteydim.

Diri diri toprağın altına gömülmüş gibiydim, sorun bu da değildi aslında. Sorun, toprağı kazacak gücümün olmamasıydı. Kendimle savaşmaktan yorulmuştum. Aklım, eskilere doğru ilerlerken hafif bir tebessüm yer edindi yüzümde.

Küçükken sevdiklerimle mutlu bir yaşam dilemiştim Tanrı'dan, galiba yeterince fazla dile getirememiştim. Çünkü tüm sevdiklerim, kayıyordu avuçlarımdan. Tanrım, belki bencillik ama daha fazlasını kaldıramayacağım. Ya sen öldür beni, ya da izin ver ben öldüreyim kendimi.

Rüzgar, Savaş'a sağlam bir yumruk daha yapıştırdığında Efnan, Savaş'ı kendine doğru çekti ve kendini, onun için siper etti. Hiçbir şey demeden oturduğum yerden kalktım ve yavaş adımlarla merdivenlerden inmeye başladım. O kadar acıya maruz kalmıştı ki ruhum, acımadığı sürece hissedemiyordum.

Komşuların bana olan bakışlarını umursamadan ayakkabılarımı çıkarttım ve bir kenara fırlattım, sonrasındaysa koşarak sahile doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan gelen kişinin kim olduğunu biliyordum fakat kendimi durduramıyordum.

Nefes almak gibiydi, özgürlüğüne koşmak.

''Sahra,dur.''diye bağırdı Rüzgar, yapamadım. Onu, yeniden arkamda bıraktım.

Sonunda sahile geldiğimde kanayan ayaklarımı umursamadan üzerimde ki tişörtü çıkarttım, arkasından da pantolonumu. Çarşaf gibi olan karanlık denize doğru ilerledim, sonu gözükmeyen bir uçurumun yansıması gibiydi. Soğuk su, tenimle buluştuğunda vücudumu hafif bir titreme aldı. Sonrasında derin bir nefes alıp, en derine doğru battım. Kendi yangınımı, kendim söndürmüştüm.

Rahatlamaya ihtiyacım vardı. Düşüncelerim de benimle birlikte dibe doğru batıyordu, zihnim tüm karmaşalardan arınmış gibiydi.

Bir kol, bedenimi çekip suyun üzerine doğru çıkarttı. Rüzgar'ın eşsiz mavi gözleri, yüzüme kilitlendi. Ay ışığının aydınlattığı bronz teni, karanlığımı boğuyordu. Soğuk vücudunu, yanan bedenime bastırmıştı. Kollarımı, boynuna doladım ve hiçbir şey söylemeden, ona bakmaya devam ettim.

Kirpikleri, kirpiklerimle ritmik bir şekilde dans ediyordu. Saçlarından süzülen damlalar, yüzüme doğru düşüyordu. İki tane deniz görüyordu gözlerim fakat beni en çok boğan, Rüzgar'ın deniziydi.

Gözlerinin içinde ki denizde gerçekleşmeliydi intiharım.

Uzun ve ince parmakları, belimi kavramıştı. Suyun altında içinde olmamıza rağmen yakıcı etkisinden hiçbir şey kaybetmemişti. Bacaklarımı, beline doğru doladığımda sert nefesi, yüzüme bir öpücük kondurdu.

"Neden sana kızamıyorum?"diye mırıldandı gözlerini kapatıp. Sesi, öfkenin kanlı tonlarına bulanmıştı.

"Bundan nefret etsem de söylemek zorundayım, ilaç kullanman gerekiyor."

SAPLANTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin