#Finale, bölümler kala. Keyifler nasıl? İyi okumalar. :DAsk.fm: standros
Her şey, bir hayalin içinden fırlamış gibi güzeldi. Gittiğimiz bir kadın doktor, İstanbul'a dönebileceğimi, bir sorun teşkil etmediğini söylemişti. Rüzgar, uçak yolculuğunda bir şey olmasından korktuğu için arabayla birlikte İstanbul'a gelmiştik. Eski evimizde, tam kadro yaşıyorduk. Aslında evli olduğumuz için evin, sadece bize ait olması gerekiyordu fakat Efnan, hamilelik sürem boyunca yanımda olmak istemişti. Özgür'de Efnan gidene kadar bizimle kalacaktı. Rüzgar'ın annesi, kendi isteğiyle rehabilitasyon merkezine yatmıştı. Arada bir gidip ziyaret ediyorduk, pek bir şey konuşmuyordu. Hamile olduğumu öğrendiğinde, biraz da olsa gülümsemişti.
Tüm bunların yanında geçtiğimiz aylar boyunca Savaş'tan en ufak bir haber bile alamamıştım. Birkaç kez onu aramama rağmen hiçbir şekilde geri dönüş yapmamıştı, bende aramayı bırakmıştım. Aradan yedi ay geçmişti. Yokluğunu o denli benimsemiştim ki varlığına dair hiçbir şeyi anımsamıyordum. Sanki yıllar öncesinde kalmış, tozlu bir anı gibiydi.
Annem ve babamın cesetlerini bulamadığımızdan, onlar için yaptırdığımız mezara koyamamıştık. Mezar, sembolik olarak kalmıştı fakat buna rağmen, her hafta sonu mezarın başına gidip, topraklarına çiçekler ekiyordum. Polis, annem ve babamın ölümü için soruşturma açmıştı ama dava, birinci haftada sonuçlanmadan kapatılmıştı. Şirketler ile doğum yapana kadar Rüzgar ilgilenecekti. İki şirketi birleştirdiğimizden, durumumuz epey iyiye doğru gidiyordu. Üniversite kaydımı dondurmuştum zaten hiçbir zaman okuduğum bölümün, mesleğini yapmayı düşünmemiştim. Kendime ait bir spor salonu açacak ve küçük çocuklara, dövüş dersleri verecektim. Tabi ki doğum yaptıktan sonra.
Kuzenlerimden birkaçı, ölüm haberini duyunca beni arayıp baş sağlığı dilemişlerdi. Akrabalığa dair bağlarımız o kadar zayıftı ki nasıl olduğumu bile sormadan kuru bir üzüntü cümlesiyle yetinmişlerdi. Efnan'ın anne ve babası, bana bu süreç içinde fazlasıyla destek olmuştular. Melek Teyze, annemi anımsatıyordu. Annem ve babamın yokluğunu dolduramasalar da birazda olsa içimde ki acıyı hafifletiyordular.
Ölüm, yıllar geçse bile aklımıza geldiği her anda kalbimizi, ilk günkü gibi sızlatacak yegane gerçeklikti. Aradan yedi ay geçmişti fakat sol yanım, tıpkı o günkü gibi acıyordu. Ailemin ölümünden sonra içimde, uçurumu anımsatan bir boşluk oluşmuştu. Sol yanımın, bir kısmı da onlarla birlikte gitmişti. Her insanın, kokusundan, tenine kadar özellikleri kendisine hastı. Bu bile yerlerinin asla dolmayacağının kanıtıydı. Fakat gel gelelim ki her insan gibi ben de yaşıyordum. Bir şekilde hayata tutunmuştum, kendim için değil. Sevdiklerim için.
Yedi ay boyunca Rüzgar, beni kusturana kadar yedirmişti. Sayesinde yirmi kiloya yakın almıştım, bunalıma girdiğim için son zamanlarda kiloma bakmıyordum. Arada bir hormonların etkisiyle en ufak bir şeye ağlıyordum. Rüzgar, sabır taşına dönmüştü resmen. Her şeyime olumlu yaklaşıyor, sebepsiz yere onunla küstüğümde bile gönlümü almaya çalışıyordu. Bazen karnıma şiddetli sancılar giriyordu, hamilelikte olası ağrılar olduğunu defalarca söylememe rağmen her sancıda, beni hastaneye götürüyordu. Doktor artık Rüzgar'ın bu hallerine alıştığı için pek sorun etmiyordu.
Bebeğimizin cinsiyetini henüz öğrenememiştik. Doktor, kemik yapısından tahmin edebileceğini söylese de ben, görmeden söylememesini tercih etmiştim. Bebek, kendini saklamakta epey başarılıydı. Rüzgar'ın annesinin odasını, bebek odası yapmıştık. Duvarlarını bej rengine boyamış, beyaz bir beşik almıştık. Dolabı ve diğer eşyalarının rengini, cinsiyetini öğrendikten sonra seçecektik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI
ActionYıllar boyunca geceleri evine gelip, kendisini izleyen o adamdan kaçan Sahra sonunda gerçekleşlerle yüz yüze geldi. Tek hatası, eski sevgililerine benzeyen kadınları saplantı haline getiren adamla aynı barda olmaktı. Adamın sınırları yoktu, kadının...