Umarım beğenirsiniz keyifli okumalar :)
Kot rengi şalımın uçlarını omuzlarımdan geriye doğru attıktan sonra ayna da son halime baktım. Şalımla aynı renk bol paça kot pantolon ve üzerimde ise dizlerimden bir buçuk karış aşağı geçen ekru rengi belden hafif büzgülü tunuğim vardı. Daha fazla oyalanmamak için kıyafetime uygun çantamı elime alarak odamdan çıktım.
Merdivenleri inip oturma odasının kapısından başımı uzatarak "Anne ben çıkıyorum" diye seslendim.
Annem kahvaltı masasını toparlıyordu. Elinde ki, tabaklar ile bana dönerek "Tamam kızım Allah'a emanet ol" diyerek, tabaklarla birlikte mutfağa yöneldiğinde "Sende Allah'a emanet ol" diyerek, arkasından seslendikten sonra evden çıktım.
Yüzümde tebessüm ile her sabah yaptığım gibi onbeş dakikalık yolu yürüyecek ve giyim mağazamızı açacaktım.
Evet, bizim yani annemin üzerine olan bir giyim mağazamız var, annem bana hamile kaldığında, kız çocuğu bereket getirir diyen babam, bu mağazayı açmış. Allah'ın yardımıyla zamanla mağazayı büyütmüş ve İstanbul'da büyük bir ün kazanmıştık. Mağazamız tesettür üzerineydi ama yine de kapalı olmayan bayanlar için de kıyafetlerimiz vardı.
Zamanla işler iyiye gidince, babam erkek giyim mağazasıda açmış. Allah'a şükür olsun dururumuz iyiydi.
Köşeyi dönüp anayoldan karşıya geçtim. Çantamdan anahtarı çıkarttıktan sonra, anahtar deliğine "Bismillahirrahmanirrahim" diye sokarak anahtarı çevirip, kapıyı açtım. Adettendir diye sağ ayağımla mağazaya girdim.
Ellerimi semaya kaldırarak "Allah'ım sen bize hayırlı kazançlar ver Rabbim" diyerek, ellerimi yüzüme sürdüm.
Kasanın yanına gidip, çantamın içine anahtarları attıktan sonra tezgahın üzerine bırakıp"Bir, iki ve üç" dememle birlikte, Pınar ve Zeynep mağazaya girdiler. Dakikalarından şaşmamaları beni gülümsetmişti. İkisi beni görünce sırıtarak "Günaydın İkra" dediler, aynı anda. Onlar gibi sırıtarak "Hayırlı sabahlar kızlar" deyip, ikisine birden sarıldım.
Pınar ile Zeynep amca kızlarıydı. Beş yıldır bizimle çalışıyorlardı. Benden yaşça büyüktüler. İkiside açıktı. Arada onlara kapanmalarını söylüyordum. Tabi dinimiz de zorlama olmadığı için ısrar edip, sık boğaz etmiyordum. Her ikiside temiz ve iyi kalpliydi.
Ben kim miyim? Adım İkra, soyadım Yazıcı. 23 yaşında, geçen sene bitmesi gereken okulunu bitirememiş, Muhasebe bölümü üniversite öğrencisiyim. Abim İbrahim'in geçirdiği ağır bir motor kazası yüzünden, bazı derslerime yarım dönem girememiştim. Alttan aldığım dersler olduğu için bazı günler mağazayı ben açıyordum ve abim şuan Allah'a şükürler olsun gayet iyiydi.
"Bugün okulun yok ha?" bakışlarım Pınar'ın yeşil gözleriyle buluşunca iç çektim "Hayır" deyip kafamı olumsuz anlamda salladım. Pınar'ın yeşil gözlerine hayrandım. Benim gözlerim ise kahverengiydi. Tabiki de göz rengimi seviyorum fakat Pınar'ın ki gibi olmasını da isterdim. Annem mavi gözlüydü. Bu yönden abim şanslıydı. Tıpkı annemin o güzel mavi gözlerine sahipti. Ben göz rengimi her ne kadar babamdan almış olsam da, babam daima bana "Yaradanın sana verdiği bu güzellik annenden geliyor" demesi, hep hoşuma gitmiştir.
Giriş kapısında hareketlenme olunca, başımı oraya çevirdim. Kargocu içeriye elinde kocaman bir koli ile girerek, tezgaha yaklaşıp, üzerine koydu. Elinde ki aleti bana uzatınca, imzamı attım "İsim soyisim" dediğinde, adamın yüzüne bakmadan "İkra Yazıcı" dedim. Kargocu çocuk arkasını dönüp, mağazadan çıktıktan sonra "İkra yaa... Bu çocuk resmen seni kesiyor" dedi Zeynep. Evet, kargocunun bana karşı bir ilgisi vardı fakat benimle konuşma çabalarını daima geri çevirmiştim. Bilmiyordum ama istemiyordum kimseyle konuşmak, zaten bir erkekle göz göze bakmam da, konuşmam da uygun değildi.
![](https://img.wattpad.com/cover/53879641-288-k54939.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKRA -ASKIDA-
ChickLit"Oku! Yaradan Rabbinin adı ile! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin en büyük kerem sahibidir." (Alak,96:1-5) Oku! Yani İkra yazıyordu. Cümlenin tamamının altı bir kaç kere çizil...