Selamun aleyküm.
Öncelikle Allah tuttuğunuz oruçları kabul etsin ve geçmiş ramazan bayramınız mübarek olsun. Bölümün geç geldiğinin farkındayım birincisi bu ramazan beni fena etkiledi arkadaşlar. Ben açlığa tahammül edemeyen bir insanım. Çok zorlandım ama tuttum. Umarım Allah kabul eder. İkincisi çalıştığım yerin saatleri biraz geç olunca eve gittiğimde sadece dinlenip, uyumakla zamanım geçiyor. Size bir bölüm yazdım ama nasıl oldu bilmiyorum.
Bir diğer konu kursa başladım. Tıbbi sekreterlik kursu bana bol bol dua edinde güzel bir yere yerleşeyim. Çünkü hepimiz için en hayırlısı o olacak arkadaşlar. Bu aralar fazla sıcak var kendinize dikkat edin. Çok gerekmedikçe asla dışarıya çıkmayın. Yeni hikayeme bir göz atın lütfen ☺️ adı Huzuru Arayanlar.
Kendinize iyi bakın.
Allah'a emanet olun. Umarım beğenirsiniz keyifli okumalar.
********************
Soğumuş parmaklarımı ısıtmak için birbirine sürttüm. Pek işe yaradığı söylenemezdi. Berat gideli çok olmuştu ve onu merak etmeye başlamıştım. Derin bir nefes alıp, üzerimi giyinmeye başladım. Her be kadar giymek istemesem de, soğuktan donmaya niyetim yoktu. Tekrar yorganın altına girmek üzereyken, kapı çaldı. Kaşlarımı çatıp, ağır adımlar ile kapıya doğru yürüdüm.
"Sen misin?" Diye konuştuğum da "Evet, benim" diye yanıtladı Berat.
Sesini duymak bile yüreğimi sıcacık yapıyordu.
Kapıyı açtığım da yanında benim boylarım da bir çocuk vardı. Çatık kaşlarım ile Berat'a döndüm.
"Neler oluyor?" Beni korkutmak istemediği her halinden belliydi. Elimi tutup, sürüklemeye başlamıştı.
"Berat, neler oluyor? Korkuyorum" diyerek konuştum.
"John burada" diye konuştuğunda nefesim kesilmişti.
"Na-nasıl burada?" Bizi nasıl bulmuştu?
"Aşağıda şimdi arka kapıdan çıkacağız. Bir planım var fakat bu plan da yoluna yalnız devam etmek zorundasın" dediğinde duraksadım. Beni elimden çekince, ayak direttim.
"Sensiz hiç bir yere gitmem" diyerek dişlerim arasından tısladım.
"Başka çaremiz yok" diyerek sakin bir konuşmayla yanıtladı beni. Arka kapıdan çıkarken, Berat aldığı kalın montu bana uzattı. Üzerime giyip, fermuarı çektim.
"Sensiz hiç bir yere gitmem" diyerek tekrar konuştuğum da, yanında ki çocuğa bir şal uzattı.
Berat transa girmiş beni dinlemiyordu bile "Bak şimdi biz arabaya binip buradan gideceğiz. Bu çocuğu sen sanıcaklar. Sende onun arabasıyla Bolu'ya gidecek..."
"Hayır. Hayır, hayır" kafamı deli gibi iki yana sallıyordum.
Elleriyle yüzümü tutup "Seni koruyup, kollamak benim görevim. Başka bir plan yok. Tek şansımız bu. Sana güveniyorum. Kendini güvene aldığında söz veriyorum o piçi atlatıp, yanına geleceğim" dediğinde göz yaşlarım çoktan akmaya başlamıştı.
Kendimi istesem de tutamıyordum. Tekrar ondan ayrı kalmak düşüncesi beni kötü etkiliyordu. Sanki ellerim ve ayaklarım tutmuyormuş gibiydi. Sanki nefes alamıyormuş gibiydim.
Göz yaşlarımı silip, elime bir anahtar ve para sıkıştırdı. Diğer elime de poşetleri vermişti.
"Lütfen bana söz ver dikkatli ol" Söz vermek istedim fakat ağladığım için olmamıştı. Sıkıntıyla nefes alıp, bana sarıldığında sonsuza kadar orada kalmak istedim.
"Abi acele etsek iyi olur. Adamlar çıktı." Çekingen bir tavırla konuşan çocuğa baktı Berat. Ardından beni omuzlarımdan tutup, uzaklaştırarak "Sen benim karımsın. Ne olursa olsun kendini koruyup, kollamak zorundasın. Beni anladın mı?" Başımı aşağı yukarı salladım. Çocuk başına şalı gelişi güzel sarıp, bize arkasını döndüğünde. Berat'ın sıcak dudakları dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Ve ardından arabaların olduğu yöne doğru koşmaya başladılar. Duvar kenarına kayıp, onları izledim. John'u görmem kalp atışlarımın hızlanmasına sebep olmuştu. Berat ve çocuk arabaya bindiklerinde John onları fark etmişti. Belinden silahı çıkartırken gözlerim yerinden çıkacakmış gibiydi. Kalbim sıkışıyordu. Berat'ın gitmesine izin vermemeliydim. Elimde ki anahtarı sıkarken, Berat'ın kullandığı araç çoktan park yerinden çıkmıştı. John ise vakit kaybetmeden onun peşine düşmüştü. Arabada ki çocuğu ben sanıyordu. Bir kaç saniye içinde kendimi toparlayıp, Berat'a verdiğim sözü tutmak için arabaya doğru yürüdüm. Arabanın arka kapısını açıp, poşetleri attığım da, bir şey poşetin içinden çıkmıştı. Sıcak su torbası olduğunu gördüğümde istemsizce gülümsedim. Torbayı elime alıp, şoför koltuğuna yerleştim.
Koltuğu kendime göre ayarladıktan sonra sıcak su torbasını dizlerim üzerine yerleştirdim. Elim kontağa doğru gitti. Çevirmekte güçlük çekiyordum. Duygularım birbirine girmişti. Bir yanım güvenli yere gitmemi istiyordu, diğer yanım ise John'u mahkemeye vermem için bağırıyordu. Takip edilebilirsin. Bu davayı açtığım an da peşime düşerdiler. Bu şekilde saklanarak bir şeylerin kendiliğinden olmasını bekleyemezdim. Bu işin ucunda ölüm vardı. Zaten bir gün hepimiz ölecektik. John, hamile olduğum için bana hiç bir şey yapamazdı. Her ne kadar hamile annesini öldürüp öldürmediğini tam bilemesem de bunu yapacağını sanmıyordum. Yapmak isteseydi en başında yapardı. Çünkü onu biraz tanıdıysam anında karar verir ve bunu uygulayan bir tipti. Kontağı çevirdim. Motorun çalışma sesi beni huzursuz ederken, aklımda ki şeyi yapmak üzere yola koyuldum.
******************************
Üç saatlik yolun bitişi beni sevindirmişti. Kendimi adliye binasının önünde bulmuştum. Derin nefesler alarak sakin olmaya çalıştım. Korkmuyordum. Ben Allahtan başka hiç bir şeyden korkamazdım. Arabadan inip, hızlı adımlar ile adliye binasına doğru yürümeye başladım. Her adımım da kararımın doğru olduğunu belirten beynim beni destekliyordu. Sonunda güvenlikten geçtiğimde danışmaya doğru adım attım.
"İyi günler" diyerek konuştum.
"Buyrun?" Kıza tereddütle bakmaya devam ederken, Berat'ın avukatının adını hatırlamaya çalışıyordum. Kimliğimi çıkartıp kıza uzattım.
"Ben İkra Kayagil" dediğimde kız şaşkınlıkla tekrar yüzüme ve hafif şiş karnıma baktı.
"Avukatımıza ulaşmanızı istiyorum" kız karşısında bir uzaylı varmış gibi bakıyordu.
Avukatın numarasını bilmiyordum. Bu yüzden adliye benden daha kolay ulaşır diye düşünerek buraya gelmiştim. Kız kendini toparladığında kimliğimi bana uzattı. Kimliğimi cebime koyup, oturmak için sandalyelerden birine yerleştim. Çok yorgundum. Görevli kız birileriyle konuşup, bana baktığında gülümsedim "On dakikaya burada" dediğinde teşekkür ettim.
Yaklaşık on dakika sonra aile avukatı soluk soluğa yanıma gelmişti. Yanında Miraç'ta vardı.
"Burada ne arıyorsunuz?" Avukatın yüz ifadesi gülme isteği uyandırsa da, olayın ciddiyeti sebebiyle gülmedim.
"John'a dava açıyorum. Hemen evrakları hazırlayın!" Diyerek emir verdim. Bu durum pek hoşuma gitmese de.
"Yenge bu yaptığını Berat biliyor mu?" Miraç'a bakıp, sence der gibi bakış attım.
"Hayır bunu yapamayız" dediğinde "Sana sormadım." Diyerek Miraç'ı susturdum.
"Üç saattir yoldayım. Hamileyim ve yorgunum. Evime gitmek istiyorum. Bu yüzden hemen şimdi! Dosyaları hazırla ve getir!" Ayağa kalktığımda avukat bir adım gerilemişti. Çok kararlıydım. Asla geri adım atamazdım. Miraç telefonunu çıkartıp, bir şeyler yaptı. Büyük ihtimalle Berat'ı arıyordu. Ona mani olmadım. Çünkü çok yorgundum ve evime gitmek istiyordum.
Avukat büyük bir kararsızlığın ardından arkasını döndü. Merdivenlerden çıkarken, Miraç bana telefonu uzattığında kafamı iki yana salladım.
"Onunla yüz yüze konuşacağım. Evde onu bekliyorum. İletirsen sevinirim" diyerek tekrar yerime oturdum. Bir saatin sonunda avukat elinde çantası ve bir kaç evrak ile geldi. Yanıma oturduğunda bana bir kağıt uzattı.
"Berat buna çok kızacak" Miraç'ın konuşması üzerine "Ne yazık ki seni değil beni boşar en fazla" dediğim de avukatın güldüğünü hissettim. Bana uzattığı kalemi elinden aldım. Kağıt üzerinde yazılan yazıları okuyup, bütün hırsım ile imzamı attım. Bir kaç kağıdı daha imzaladıktan sonra "Bitti mi?" Diye konuştum.
"Evet efendim. Artık gerisi onlara kaldı." Dediğinde olumlu şekilde başımı salladım.
Ayağa kalktığım da "Eve kadar eşlik etmek zorundayım" Miraç'ın konuşmasına aldırmadım. Adliyeden dışarıya kendimi attığım da omuzlarımdan büyük bir yük kalkmıştı sanki. Soğuk havayı ciğerlerime çekip serbest bıraktım. Miraç'a dönüp "Sana iki şey söyleyeceğim" diye konuşmaya başladım. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
"Birincisi Leyla senden çok hoşlanıyor. İkincisi evde yiyecek bir şey yoktur. Markete gidip bir şeyler alır mısın?" Dedim hızlıca.
Yaptığım şey ne kadar doğruydu bilmiyordum fakat ölümlü dünya da yaşıyorduk. Bu sırrın benimle mezara gelmesini istemezdim. Miraç büyük bir şaşkınlık içerisindeydi. Onu orada bırakıp, arabaya doğru yürüdüm.
**********************
Tanıdık evin bahçesine girmek beni çok mutlu etmişti. Evimdeydim. Büyük bir mutluluk ile sırıtarak eve doğru baktım. Elimi karnımın üzerine yerleştirerek "Bebeğim, burası bizim yuvamız" dedim. Karşılığında hafif bir tekme almıştım. Bu beni daha çok güldürürken, eve doğru yürüdüm. Verandayı çıkıp, kapının önünde biraz soluklandım. Dört beş aydır burada yoktum fakat sanki yıllar geçmiş gibi bir his vardı yüreğimde.
Anahtarım olmadığı için Berat'ın sürekli yedek anahtar sakladığı yerde umarım bulurum diye elimi küçük duvara uzattım. Hangi tuğla arkasındaydı bilmiyordum. Bir kaç tanesine dokundum. Sonunda oynayan kırmızı tuğlayı kendime çektiğinde büyük bir sevinç dalgası vücuduma yayılmıştı. Anahtarı hızla alıp, kapının deliğine soktum. Çevirmem ile açılan kapıyla birlikte içeriye doğru besmele çekerek girdim. Bahçe kapısında ses olunca oraya baktım. Miraç'ın arabası giriş yaparken, anahtarı delikten çıkarttım.
Miraç elinde ki market poşetleri ile bana doğru gelirken "Zahmet oldu" dediğimde "Sorun değil." Diyerek mutfağa doğru yürüdü. Bende arkasından ağır adımlar ile ilerledim. Poşetleri yere bırakırken "Berat iki saate burada olur" dediğinde başımı aşağı yukarı salladım.
"Beklememi söyledi. Oturma odasında olacağım" dediğinde "Şey bir ricam daha var sen bunları yerleştirir misin? Üzerimi değiştirmem gerek" ve duş almam gerekti.
"Tabi sen keyfine bak. Zaten bu karnın ile eğilip doğrulamazsın" dediğinde teşekkür ederek yatak odasına çıktım.
Üzerimde ki kıyafetlerden hızla kurtulup duşa girdim. Evimde olmak olmasan güzel bir duyguydu ki bunu size anlatamıyordum bile. Sadece yüzümde aptal bir mutluluk gülümsemesi vardı. Ve kalbim sürekli pıtırtıyordu. Bornozuma sarılıp, odaya geçtim. Konsolun üzerinde ki tozu görmem ile yüzüm buruşmuştu. Kaç aydır evde olmayınca tabi toz olması gayet normaldi. Üzerimi hızla giyinip, kuruttuğum saçlarımı taradım. Başıma bir tülbent bağlayarak mutfağa indim. Miraç, oturma odasındaydı çünkü televizyon sesini duyuyordum.
Acıkan karnımı doyurmak için bir kaç çeşit yemek yapmaya hızlıca başladım. Bir saate yakın bütün yemeklerimi bitirmiştim. Mutfakta bulunan sandalyelerden birine oturmuş Berat'ın gelmesini bekliyordum. Miraç'ın mutfağa girmesiyle ona baktım.
"Gelmiş, bahçede" dediğinde hızla ayağa kalktım. Mutfaktan çıkarken kapı zilinin çalmasıyla kalbim hızla atmaya başlamıştı. Nefes alışverişlerim bile yavaşlamıştı. Bana çok kızacaktı. Ama bu umurumda değildi.
Miraç kapıyı açtığında "Selamun aleyküm" diyerek Berat'a sarıldı. Berat ona sarılsa da delici ve çok sinirli olduğum bakışları benim üzerimdeydi.
"Aleyküm selam" diyerek yanıtladı onu Berat.
Birbirlerinden uzaklaşıp "Ben emaneti sana teslim ediyorum" dediğinde Miraç "Yemeğe kalsaydın" diyerek araya girdim. Miraç, Berat'a baktı. Berat'ta kalması için onu onayladı fakat "Başka zamana artık yapacağım küçük bir işim var" diyerek kapıdan çıktı.Berat onu yolcu ederken, bende mutfağa doğru yürüdüm. Dolaptan iki tabak alıp, mutfak masamın üzerine koydum. Arkamı döndüğümde Berat ile burun buruna gelince irkilmiştim. Gözlerini gözlerime dikmiş büyük bir öfkeyle bakıyordu bana. Evet, sinirliydi ve alttan almam gerekti. Hamile olduğum için çok kızacağını da sanmıyordum.
"Kanrnın aç mı?" İlk konuşan ben olmuştum. Bana büyük bir şaşkınlık ile bakıyordu. Bir adım daha attığında göbeğim kaslarına değmişti. Başını eğip, karnıma baktı. Ne söyleceğini seçmeye çalışıyordu. Kelimeleridir kafasında döndüğünden adım kadar emindim.
"Tek bir şey soracağım?" Diye o erkeksi sesiyle konuştuğunda yine mest olmuştum.
"Seni dinliyorum" diyerek çok sevdiğim gözlerine bakmaya devam ettim.
"Aklından ne geçiyor İkra?"
"Ben korkmuyorum Berat. O adamdan korkmuyorum" dedim.
"Bunu görüyorum. Fakat ben sana bir şey yapmasından korkuyorum. Adam psikopat İkra! Ne yapacağını bilmiyoruz dikkatli adım atmamız gerek ve sen elini kolunu sallayarak adliyeye gidiyorsun. Soruşturmayı başlatıyorsun ve bu da yetmezmiş gibi eve geliyorsun" her bir kelimesinde ses tonu bir tık daha yükselmişti. Sakin olmalıydım.
"Seni anlıyorum. Bana kızmakta haklısın fakat saklanarak olmaz bu iş. Korktuğumuz böyle davranıyor."
Sinirle bir soluk aldı ve burun kemerini sıktı. Bir şeyler söylemek istese de söyleyemiyordu. Sinirli hali ayrı yakışıklı gelmişti gözüme. Ellerini saçlarına daldırıp, kendini sandalyeye bıraktı. Çok çaresiz bir şekilde dirseklerini masaya koyup, ellerini başının arasına aldı.
"Onu nasıl atlattınız?" Diye konuşarak tabağa yemek koyuyordum.
"Kolay oldu. Çok geçmez bizi burada bulur" diyerek masaya bakmaya devam etti.
"Bulsun. Polis çağırırız. Korumaları artırırız. Ailelerimiz güvende nasılsa. Kaçıracağı sataşacağı kimse yok." Dedim elimde ki tabağı önüne koyarken.
"Adamın ne kadar belalı bir tip olduğunu anlamıyorsun galiba!" Diyerek bağırdığında.
"Beni hayatına alan sensin. Bu işleri başımıza açan da sensin." Diye konuştum onun aksine sakin bir ses tonuyla.
"Üzgünüm İkra istediğin bir hayat veremedim sana" kaşlarımı çatıp, saçma konuşmasına anlam vermeye çalıştım.
"Benim istediğim hayat belli. Senden gelen her şeye razı oldum ben. Neden? Çünkü seni seviyorum" diye bağırdığımda
Berat oturuşunu dikleştirip, gözlerimin içine baktı. Hızla ayağa kalktığında gerilemeye çalışsam da olmadı. Ensemden tutup, beni kendine çektiğinde dudaklarımız birbirini bulmuştu. Kalp atışlarım anında hızlanırken, ayaklarım yerden kesilmişti. Aynı hızla benden uzaklaşırken, duygularım karışmış ve bir boşluğa düşüyor gibi hissetmiştim. Berat, kendini sandalyeye atıp, yemek tabağını kendine çekip, derin bir nefes aldı. Bu hareketi beni gülümsetirken "Çok özlemişim yemeklerini" dedi büyük bir ima ile. Karşımda ki Berat tanıdığım Berat'tı işte. Her şeye göğüs germeye hazır olan Berat. Kendime koyduğum yemeği de alıp, sandalyeye yerleştim.
"Afiyet olsun" dediğimde elimi tutup, bir öpücük bırakarak "Ellerine sağlık" dedi.Yemek yerken ikimizde konuşmadık. Sadece birbirimize bakıp gülümsedik. Hiç bir şeyi umursamıyorduk artık. Ve şu bir gerçekti ki biz Allahtan başka kimseden korkmuyorduk. Biz birbirimizi seviyorduk ve eğer öleceksek bu işte birlikte ölmeliydik. Yaşayacaksak yine birlikte yaşamalıydık.
"İkra?" Bu ses tonunu biliyordum. İstemsiz gülümserken "Sakıncalı olabilir" dedim anında.
"Ben küçük bir araştırma yaptım. Hamileyken de yapılabilirmiş fakat dikkatli olmak gerekiyormuş" duyduklarım beni şok ederken, boş elimle koluna vurup "Seni terbiyesiz. Bebeğimizin yanında böyle konuşmamalısın" diyerek ona kızmaya çalıştım. Fakat gülümsemekten bunu yapamamıştım.
"Birazdan şahit olacağı şeyler daha kötü o zaman" kaşlarımı çatıp, ciddi olmaya çalıştım.
"Yemek yiyorum" dediğimde ellerini göğsünde birleştirip "Tamam, ben bekliyorum" diyerek ellerini ensesinde birleştirip bana alıcı gözüyle bakmaya başlamıştı. Yüzümün kızardığını hissedebiliyordum. Böyle biriydi işte. Beni esiri yapıyordu.
"Hem doktora gözüksem daha iyi olmaz mı ? Sonuçta bebeğin durumu nasıl bilmemiz gerek" dediğimde yüzünde ki ima daha çok kızarmamak sebep oldu.
"Merak etme. Fazla ileri gitmeyeceğim" dedi güven verircesine. Kafam karışmış bir halde yüzüne bakıyordum.
Kapı zilinin çalmasıyla olduğum yerde irkilmiştim. Berat'ın kaşları ise çatılmıştı.
"Eğer o John denilen adam ise bu sefer benden kurtuluşu yok." Diyerek ayağa kalktığında bende onunla birlikte ayağa kalktım. Birlikte mutfaktan çıkıp, dış kaplıya doğru yürüdük. Berat, çıkardığı ceketi eline alıp, cebinden silahı çıkardı. Kalp atışlarım tekrar hızlanırken "Yukarıya çık!" Diyerek emir verdiğinde başımı aşağı yukarı salladım. Merdivenleri çıkıp, ortasında durdum. Berat kapıyı açtığında bir kaç el silah sesi duydum. Bacaklarım titremeye başlarken, Berat'ın yere yapıldığını gördüm. Ardından John onun üzerine düştü. Ve ben merdivenlerin ortasında büyük bir korkuyla dikiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKRA -ASKIDA-
Чиклит"Oku! Yaradan Rabbinin adı ile! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin en büyük kerem sahibidir." (Alak,96:1-5) Oku! Yani İkra yazıyordu. Cümlenin tamamının altı bir kaç kere çizil...