Selamun aleyküm
Arkadaşlar bildiğiniz üzere hala telefondan yazıyorum. Bunu. Sebebi ise hard diskim yanmıştı. Hala neden yaptırmadığıma gelirsek....Allah'ın izni ile hayırlı bir yola çıkıyorum. Çeyiz hazırlığı yaptığım için neredeyse param yetmiyor. Çok zorlanıyorum ama Allah'ın izni ile önümüzde ki ay yaptıracağım. Dualarınızı eksik etmeyin. Bölümlerin geç gelme sebebi de budur. Daha önce hiç bir şey kesin olmadığı için açıklama yapmadım artık bu yola girdik. Allah herkese hayırlı nasipler versin. Kendinize iyi bakın Allah'a emanet olun...********************************
Bir ay, iki ay, üç ay, dört ay.
Berat'sız geçirdiğim günler. Bu dağ başında nerede olduğumuza dair her zaman ki gibi bir fikrim yoktu. Kasım ayının sonları gelmişti artık. Bebeğim gayet sağlıklıydı. John'un ayda bir buraya getirdiği, gelirken ve giderken gözlerinin bağlı olduğu bayan doktor her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu. Karnımda her şey yolundaydı.Fakat kalbimde hiç bir şey yolunda gitmiyordu.
Temiz havayı içime çekip, çiseleyen yağmura aldırmadan yürümeye devam ettim. Bu ormanın harika bir manzarası vardı. Uzun ve yaprakları dökülmüş ağaçlar ve bir göl. Doktor günlük olarak yürüş yapmamı söyledi. Açıkçası yürüş yapmak hem bana hem de bebeğime iyi geliyordu.
"Bir saatten fazla oldu." John'un bozuk Türkçe konuşmasıyla, dinlenmek üzere yaslandığım ağaçtan gövde mi ağırca uzaklaştırdım. Evet, yürüşe çıkalı bir saatten fazla olmuştu.
Doğa'yı bulamamıştılar. Berat'tan doğrudan haber almasam bile, John onları takip ediyordu-ettiriyordu. Her bir hareketlerini, her bir davranışlarından haberdar oluyordu. Bana her bahsettiğinde sanki buradan çıkamayacakmış gibi hissediyordum. Sürekli kafamın içinde sorular dönüyordu. Tabi ki de John'la konuşmuyordum.
Yani rutin sorular dışında. Acıktın mı? Kendini nasıl hissediyorsun? Su ister misin? Canın bir şey istiyor mu? Aslında bana çok iyi davranıyordu. Canımı sıkacak hiç bir sözde veya harekette bulunmamıştı. Bunun için her ne kadar şükretsem de, bir yabancı ile aynı ortamda bulunmak beni rahatsız ediyordu.
"Ya onu hiç bulamazsalar?" Beynimden geçen bir soru dudaklarımdan dökülmüştü.
Önümde yürüdüğü için önce duraksadı, sonra başını bana doğru çevirdi.
"Yakında bulurlar" ve arkasını dönüp, yürümeye devam etti. Sohbetimiz daima bu kadardı.
"Dinle!" Duraksadı. Bende duraksadım. Tersi çok pis biriydi, bu yüzden korksam da hamile birine zarar vereceğini düşünmüyordum. Tek kaşı hava da bana inanamazca bakıyordu. Çünkü ilk defa onunla konuşmaya çalışıyordum.
"Bulacaklarını madem biliyorsun neden beni serbest bırakmıyorsun?" Gövdesini tamamen bana döndüğünde nefesimi tuttum. Hemen hemen Berat ile aynı boyda ve heybetli biriydi.
"Neden hiç yüzüme bakmıyorsun?" Sorusu beni şaşırtmıştı.
"Be....ben bu uygun değil. Zaten yeterince seninle aynı ortam da bulunmam uygun değil." Bir şeyler söyledim. Söylemeye çalıştım. Kaşlarını çatmış anlamaya çalışıyordu.
"Onu çok mu seviyorsun?" İlk başta anlamsam da Berat'tan bahsettiğini bir kaç saniye sonra fark ettim. Berat'ı çok seviyordum. Dört aydır, göğüs kafesimin ortasında kocaman bir boşluk vardı.
Başımı aşağı yukarı salladım. Ve başka bir şey söylemesine izin vermeden yanından yürüyüp geçtim. Hormonlarım devreye geçmişti yine. Gözlerim dolmuş, kokusunu özlediğim insan buram buram yüreğimde tüter olmuştu. Akmak üzere olan gözyaşlarımdan bir kaç damlasını hemen sildim.
![](https://img.wattpad.com/cover/53879641-288-k54939.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKRA -ASKIDA-
ChickLit"Oku! Yaradan Rabbinin adı ile! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin en büyük kerem sahibidir." (Alak,96:1-5) Oku! Yani İkra yazıyordu. Cümlenin tamamının altı bir kaç kere çizil...