Günler gelip geçiyor.
Geliyor.
Geçiyor.
Ve hiç bir şey değişmiyor.
Sömestr yaklaşmak üzere, sınavlarım var. Yoğunum, bu yüzden de saçma sapan şeylere üzülecek süre bulamıyorum. Aslında saçma sapan şeylere üzülmek de hoş, en azından üzüntü sebebi saçma da olsa belli demek oluyor bu.
Dalmış bir şekilde tezgahı silerken siparişleri söylemeye gelen Esin beni uykumdan uyandırdı.
-Hişt prenses! Uyuma, işimiz var. Seninki geldi, farketmedin bile.
Utanç verici ama o kadar çok 'benimki' var ki, sormak zorunda kaldım.
-Hangi benimki?
-Esas oğlan. Ömür.
Kaşlarımı çattım.
-Nesi esas oğlan onun? Hatta tam tersi, kendisi tam anlamıyla bir 'bence yapmalısın'.
Esin güldü, aldığı sipariş kağıdını önüme koydu, ben de hazırlamaya koyuldum. Esin de yardım etmek için tezgahın arkasına geçti. Ömür'e bakarak konuştu.
-Şaka yapıyorum tabi ki ama baksana şuna, çok tatlı bir şey. Kumral saçları, bal rengi gözleri, gamzeleri.
-Gamzesi.
-Ee ben ne dedim?
-Gamzeleri dedin. Ömür'ün tek bi gamzesi var o da sol yanağında. Hem sen hayırdır, yoksa bana bir mesaj mı vermeye çalışıyorsun? Konuşayım istersen bir.
Esin bana dalga geçer gibi baktı. Sonra da yanağımı sıktı. Anlamadım ama üstünde de durmadım çünkü daha önce de dediğim gibi kendisi azıcık deli.
Siparişleri hazırlayıp Ömür'ün masasına götürdüm.
-N'aber garson?
-İyidir müşteri. İrem neden yok?
-Çünkü yok. Olması mı lazımdı?
Umursamazca kafamı salladım.
-Öylesine sordum işte.
-Ne oldu nedir bu asabiyet?
-Bilmiyorum işte moralim bozuk.
-Düzeltemedik senin şu moralini kaç haftadır, nedir senin derdin kızım?
Bir bilsem.
***
Haftasonu Ömür'le buluştuk.
Can'ı da çağırdık ama seti olduğu için gelemedi.
Hayatım zaten kahvelerin ortasında geçtiği için kahve içmeye gitmek istemedim.
Buluştuğumuz noktada yarım saat ne yapacağımızı kararlaştırmaya çalışırken Can aradı. Bizi sete çağırmak için aramış, bugün çok arası varmış. Biz de değişiklik olsun diye gitmeye karar verdik. Ben biraz da kişisel sebeplerden gitmek istedim. Bu ilk ciddi anlamda bir set görüşüm olacaktı.
Sete gittiğimizde bizi Can karşıladı. Çekim bir lisede yapılıyordu (haliyle tabi, lise dizisi sonuçta) Can'la Ömür konuşurken yanlarından sıvıştım, kendi başıma gezmeye başladım etrafta. Kargaşayı gözlemledim, çekim yapılırken uzaktan izledim. Sürekli durdurulan sahnelerde oyunculuk kabiliyeti gösterilesi bir durum göremedim hiç.
Tiyatro sahnesi öyle değildi, doyasıya oyununu oynayabilirsin sahnede.
Benim setlerde çalışmaya hiç hevesim olmadığını bi kez daha anladım. Zaten Can'la olan konuşmalarımızda onun da bu duruma bayılmadığını anlıyorum. Seneye o da konservatuar sınavlarına girmeyi düşünüyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kime Ne?
Chick-LitZeynep'in gözü artık açıldı, her yanına kısmet saçıldı. Peki gerçek aşk kim? Ya da var mı? Ve Zeynep onu kaçırmak için neler yapabilir?