Ağlamaktan şişen gözlerimi zorla kapatıp derin bir nefes aldım. Yaklaşık beş gündür ne odamdan çıkıyorum ne de bir şeyler yiyorum ki diğerleriyle görüşmüyor olmak beni bencil biri gibi hissettiriyor. Gidip onların yanında olmam gerekiyor.
Ki ne yalan söyleyeyim aşağıya inip pianonun başına geçmeye fazlasıyla ihtiyacım var. Yavaşça yattığım yerden kalkıp duşa doğru ilerledim ki kendime bakmadım bile çünkü şimdiden kötü bir halde olduğumu biliyorum.
Yirmi dakika içerisinde duştan çıkıp üstümü giydiğimde aynaya bakabilecek hale gelmiştim ki inanın hala çok kötü görünüyorum. Sakince aşağıya inerken güneşin daha yeni doğduğunu görebiliyorum. Ev halkı, uyuyorsanız sizi uyandıracağım için üzgünüm ama buna ihtiyacım var. Onun öğrettiği şeyleri yapmaya ihtiyacım var.
Piano'nun başına geçtiğim anda aklıma Damon'un ben küçükken bana çaldığı melodi geldi. Ben de şu an o melodiyi çalacağım zaten. Parmaklarımı tuşların üzerine koyduğum anda içim bir tuhaf olurken tuşlara basmaya, aynı anda da ağlamaya başladım.
Evet son zamanlarda çok fazla yan yana değildik ama onların varlığını bilmek benim için son derece yeterliydi. Onları istediğim zaman görebileceğimi bilmek benim için en yeterli olan şeydi belki de.
Gözlerimi yavaşça açıp pianonun başından kalktığımda burada olduklarını görmemle Klaus'un yanına gidip kollarımı sardım ona. Kafamı da tişörtüne gömdüğümde her gün odamda yaptığım gibi sessiz sessiz ağlamaya başladım. Her gün bunu yapmama karşılık duyduklarını yine de beni rahatsız hissettirmemek adına bir şey demediklerini çok net biliyorum.
Klaus beni kucağına alıp koltuğa doğru götürdüğünde gözlerimi omzuna sildim. Klaus beni salondaki koltuğa koyup saçmalarımı okşamaya başladığında iç çekmelerim azaldı biraz ki o anda popom titremeye başladı yine, yani telefonum çalmaya başladı. Zorlukla onu orada çıkarıp ekrana baktım Sevgilim arıyor gülümseyip telefonu açtım ve kulağıma dayadım. Onu görmeyeli, sesini duymayı günler olmasına karşın ona çok fazla ihtiyacım var. Boğazımı temizleyip telefonu açtım.
"Sevgilim?" Sesiyle kalbim hızlanırken gülümsedim.
"Derek?"
"Nasılsın?" Omzu silktim kendi kendime sanki görebielcekmiş gibi.
"Olabildiğince iyiyim" tıkalı burnum 'iyiyim' kelimesini reddederken gözlerimi kapatıp koltuğa dayandım.
"Kapıya çıkmak istersin belki, seni bekliyorum güzelim" daha cümlesi bile bitmeden hızlıca koltuktan kalkıp dışarı doğru koştuğumda arkadan Klaus'un 'ayaklarına dikkat et' adlı senfonisi geliyordu. Kapıya çıktığımda ilerideki arabasına yaslanmış sevgilimi görmek kalbimi eritirken gözlerim bir kez daha doldu. Elena yalnız kaldı.
Göz göze geldiğimizde gözlerinde oluşan endişe öylesine büyümüştü ki ben bile fark edebildim. Bana doğru hızlıca gelmeye başladığında çıplak ayaklarımı umursamadan sadece ona varmak isteyerek koştum ona.
Kollarımı boynuna sardığımda belime sarılıp beni kaldırmasıyla derin bir nefes alarak kokusunu çektim içime. Bana o kadar iyi geliyordu ki kelimeler yetmez bile. Bazen tartışıyoruz ya da ne bileyim kırıyoruz birbirimizi ama her zaman sadece ona ihtiyacım oluyor işte, her zaman sadece onu bulmak istiyorum. Başka hiç kimseyi değil. Burnunu boynuma doğru dayayıp kokumu içine çektiğinde ne yalan söyleyeyim gıdıklandım biraz. Çıplak belime değen elini hızlıca çekti ki garip bir şekilde baktığımdan olsa gerek açıklamak istedi.
"Vücudun acı içinde Angela, birden elim değince çekmek zorunda kaldım. Tuhaf hissettirdi." Elimi tutup acımı çekmeye başladığında derin bir nefes alsam da onun bu acıyı hissetmesi isteyeceğim bir şey değildi zira bana bile çok geliyor. Elimi hemen ondan çektim.