3 Yıl Sonra...
Alarmın çalmasıyla lanet üniversteye bir kez daha lanet ettim. Hayır yani, bu insanlar işsiz mi? Niye gidip üniverste yapıyorlar? Ne güzel evde otursunlar, alla alla. Yine sabah sabah sinirlendim, pardon sabahın köründe yine sinirlendim. Maşallah güneşle yarışa girdik kim daha erken kalkacak diye. Şu ana kadar hiç kaybetmedim.
İnglizce öğretmenliği okuyorum ve gerçekten mutluyum, tabii sabah saat 5'te kalkmaları saymazsak.
İrem ve Deniz'de benimle aynı üniverstideler. Özgür besteler yapıyor, Seda'da moda tasarımcılık okuyor.
Yataktan doğruldum ve yüzümü ovdum. Beynim yavaş yavaş kendine gelirken gözlerim yuvarlarından çıkacak gibi oldu. İrem ve Özgür evleniyordu! Ve ben daha altın almadım! Ya Allah'ım, bir yıl da düğün olmasın yeter! Geçen sene Can evlendi ondan önceki sene Demir evlendi. Yeter, yeter, yeter! Altın almaktan kendime bir şey alamıyorum. Üniverste öğrencisiyiz, üniverste. Para mı sıçıyoz?
Yataktan şekil pijamalarımla fırladım ve hızlı bir duş aldım. Dolap aynasının karşısına geçip kendime 'piiis' bakışı attım ve pizza sweatshirt'ümü çıkarttım, altınada vazgeçilmez siyah kotumu. Hızlıca giyindikten sonra Deniz'i aradım. Beşinci çalışımda anca açabilmişti.
"Uyaaaaan! Vuhuuuu! Sabah oldu! Tamam, belki şuan teknik olarak sabah olmadı ama biliyorsun işte. Ay, konuşturmasana beni! Beş dakika sonra dışarıda olmazsan kapınızı kırar, o alarmı... uygun bir yerine monte eder, yüzüne buzlar atar sonra ise ponçik gibi üzerinde yuvarlanırım yeminlen!" diyip telefonu yüzüne kapattım. Yüzümde beni canlandıran gülümseme oluşmuştu bile. Abimle çok iyi anlaşıyoruz be! Ama harbi diyim eğer beş dakika sonra arabada olmazsa söylediklerim hepsini yapardım. Sonuçta bu benim, Gizem ben.
Çantamıda hazırladıktan sonra aşağı indim. Gözleri yarı kapalı ama ordaydı. Sırıtarak arabaya bindim.
"Günaydın abi." dedim sırıtarak. Hayattan soğumuş bir bakış attı ve arabayı çalıştırdı.
"Allah'ım dualarımı duy! Evlensin artık şu kız! Yeter vallaha yeter! Artık o Ian mı nedir onunla bile konuşurum bıraksın eşini Gizem'i alsın!" diye kendi kendine söylenirken ölümcül bakış attım. Konuşacakmış! Hıh. Konuşsunda öyle söylensin. Sanki konuşmuşta konuşuyor. Onun söylediğini duymazdan gelerek.
"İrem'i almayı unutma, kız geçen bizi beklerken kaldırımda uyuya kalmış dört saat sonra Özgür buldu kızı." dedim kıkırdarken. Kız salyalarını akıta akıta kaldırımda uyumuş resmen. O ifşası ebediyen telefonumda olacak, Özgür sağolsun.
İrem'in evinin önüne yavaşça yaklaştık. Üçüncü kattaydılar. Kafamı arabanın camından fıkarttım ve inanılmaz sesimle bağırdım.
"Kııız İrem! Hemen kanatlan ve arabaya uç, tam olarak on saniyen var. On, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki, bir doksan dokuz, bir doksan sekiz, ay yeter! Bir! Sıfır!" hiçbir değişiklik olmayınca Deniz'e döndüm. Yarı açık gözleriyle omuz silkti. Ofladım.
Bir kerede tam saniyesinde gelseydi ya, filmlerde ki gibi. Salak İrem.
Deniz "Arıyacak mısın bugün İrem'i?" diye söylediğinde gözlerimi devirdim. Hafifçe koltuktan kalkarak telefonumu arka cebimden çıkarttım ve 'Yeni Gelin İrem'i aradım. Altıncı çalışta açtı. Çalışları sayıyorum artık.
"Alö?" dedi uyuşuk uyuşuk.
"'Alö' nedir? Hayvanlaştın yine. Nasıl evleniyorsun sen hâlâ anlamıyorum! Rahatsız olma sakın ama seni bekliyoruz da, biraz daha mı bekleyelim? Yoksa evinin camından çıkıp seni saçından tutup camdan mı sarkıtalım? Hı? Hangisini seçiyorsun?" dedim alayla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnanılmaz Yaz
Teen FictionSevmeyi bilmeyen kız. Gerçek aşkın ne demek olduğunu anlamayan saf bir kız. Bu dünya için fazla masum. Ama artık gerçek aşkını bulmak istiyor. O duyguyu tadabilmek istiyor. Üç erkek, üç gizem, üç bela. Hepsi birbirinden kötü: Katil, polis, kötü çocu...