Keyifli okumalar..!
"İsmimi zaten biliyorsunuz. Lydia Clark. 23 yaşındayım. Ailemi ve kardeşimi küçük yaşta kaybettikten sonra yetimhaneye gönderildim." Konuşurken olaylar bir bir gözümün önüne geldiği için sesim titremeye ve gözlerim dolmaya başladı. Gözlerimi kapatıp boğazımı temizledikten sonra derin bir nefes aldım.
"Yetimhanede hayat daha farklıdır. Orada her zaman istediğin gibi hareket edemezsin. Yapacak olursan cezasını da çekmek zorundasındır. Çok ceza çektim ama asla yapmak istediklerimden vazgeçmedim." diyerek kaşlarımı çattım. Bunları anlatmamalıyım ama kendimi hafiflemiş hissediyorum.
"Anlaşabildiğim iki arkadaşım vardı. 18 yaşına girdiğimde biri bizi evlatlık aldı. Bu yaşıma kadar onun yanında yaşadım. Hala da öyle ama okul için buraya gelmek zorunda kaldım. Şimdi ise okulun yurdunda kalıyorum." Hayatımı ona anlatırken üzerimde ki yüklerin birazda olsa hafiflediğini hissettim.Her ne kadar yarısı yalan olsada.
Daha sonra geçinmek için çalışmak zorunda kaldığımı ve o gün o restorantı birilerinin yardımıyla bulduğumu anlattım. Anlatmam bittiğinde derin bir nefes aldım ve başımı kaldırdım. "Hayatımı bana sormak yerine neden araştırmadınız? Eminim ki buna imkanınız vardır?" dedim.
Anlattıklarımdan dolayı ifadesiz olan yüzü, sorduğum soruyla birlikte eski halini korurken daha sonra tek kaşını kaldırdı. "Nerden biliyorsun araştırmadığı mı? Ben asla tedbirimi almadan bir işe bulaşmam güzelim." diyerek ayağa kalktı.
"Yemeğini yedikten sonra ilaçlarını iç ve dinlen. Uyandığında doktor sırtındaki yarayı muayene edecek." Kapıyı açıp arkasına bakmadan gitti.
Bende dediklerini yapıp yatağa uzandım ve düşüncelerimin arasına girip herkesten uzaklaştım. Çok çabuk sözünü dinliyordum ve bu yüzden kendimden nefret ediyordum.
****
Oda da ki koltukta oturmuş Josh'ın aramasını bekliyordum. Bir haftadır buradaydım. Hergün yemeğimi yedikten sonra düzenli bir şekilde ilaçlarımı içip muayene oluyordum. Sırtımda ki yara nerdeyse iyileşmeye başlamıştı. Artık rahatça hareket edebiliyordum. En çok bu duruma sevinmiştim. Çünkü birilerine muhtaç olmaktan nefret ederdim.
Telefon titrediğinde hızla elime alıp açma tuşuna dokundum. "Josh?" Bir iki dakikalık hışırtı sesi ardından da "Kath?" diyen Josh'ın sesini duydum. Rahatça derin nefes vermişti. "Sonunda bana haber verebildin. Nerdesin sen? O gün vurulduğunda aklım çıktı. Söylesene önüne atlamakta ki amacın neydi?" Kızmaya başladığını sesinin yükselmesinden anlayabiliyordum. Şuanda muhtemelen kaşlarını çatmış bir şekilde evin içini turluyordur.
"Adrenalin patlaması. Ne olduğunu anlayamadan kendimi önünde buldum."
"Sana mı kaldı onca koruma varken korumalık yapmak?" dedikten sonra sıkıntıyla ofladığını duydum. "Vuruldun ve ben sana burada hesap soruyorum. Nasılsın ve nerde kalıyorsun?"
"Sorun değil, senin yerinde ben olsaydım inan ki aynı şeyi yapardım. Hatta daha beteri olurdu bilirsin." diyerek güldüm. Diğer taraftan Josh'ın da güldüğünü duydum. "Bu arada iyiyim. Sırtımda ki yara iyileşmeye başladı. Dün dikişleri alındı. İlaç falan kullandım ve benim burdan çıkmam lazım. Haftaya balo olduğunu unuttun herhalde."
"Evet. Zamanımız kısıtlı. Paul partiyle ilgili her bir detayı öğrendiği için bize düşen hazırlanıp partiye katılmak. Tek anlamadığım iki yaşlı bunağın bu partide neden olduğu." Josh'ın küçümser bir şekilde kaşlarının havaya kalktığını hissedebiliyordum.
Hiç düşünmemiştim. Belki doğum günü çocuğun teyzesi veya aile dostudur. "Belki yakın akrabasıdır." diyerek fikrimi öne sürdüm. "Hem onlar sayesinde gittiğimizi unutma!"
"Haklısın. Neyse gelmek istiyorsan hızlı hareket etmelisin. Brandan bir saat sonra evde olacak."
Görmese de başımı salladım. "Tamam. Ben çıkınca sana haber veririm. Ormanın çıkışında beni bekle." Telefonu kapatıp koltuğa koydum ve dirseklerimi dizlerime yaslayıp yüzümü ovuşturdum.
Koca bir hafta ne kadar da çabuk geçmişti. Bize verilen zaman da oldukça daralıyordu. Bir haftadır burda olmama rağmen odadan dışarı çıkamamıştım. Amacım diğer odaları gezip -mümkünse Brandan'ın çalışma odasını- mirasa dair izler bulabilmekti. İki korumanın kapımda dikilip üstüme kilitlemesiyle bütün hayallerim suya düşmüştü.
Göreve alındığımız da bize kısa bilgiler verilmişti. Brandan'ın anlattıkları gibi biri olmadığını azda olsa anlamıştım. Bir insan bir insanı kısa sürede olsa da asla tanıyamazdı. Hele benim gibi sadece sabah akşam görebiliyorsa. Bana karşı davranışları fazlasıyla tutarsızdı. Bazen ilgili bazen nazik bazen sert. Karşısındaki insana iki duyguyu da aynı anda tattırabiliyordu.
Çocuklara çikolata verirken tam uzanacağı sırada duyduğu sevinç ve elini geri çektikten sonraki hayal kırıklığı gibi. Ne kadar tatlı dille duygularımı anlatmaya çalışsam da kısacası ; bok gibiydim. İş hayatında acımasız olduğunu, asla küçük de olsa bir hatayı kabul etmediğini biliyordum. Bunu arkasında birde kirli işler vardı tabi. Gizli saklı olan. Kulak dolgunluğuda olsa hiçbirşeyi yaşamadan öğrenmezdim.
Yerimden kalkıp etrafı topladım. Yanıma alacağım fazla giysim olmadığından telefonumu cebime koydum. Komodine yaklaşıp çekmeceyi açtım. Aradığım şeylerin burda olmasıyla gülümsedim. Ne yaptığımın farkına vardığımda gülümsem silindi. Hızla yerimden kalktım.
Kalbim sebepsiz yere depremin altında kalmış eşyalar gibi ezilmişti. Terleyen ellerimi kotuma silip göz ucuyla çekmeceye baktım. Bu kadar yardımdan sonra küçük bir not yazsam fena olmazdı. Yapılan iyikleri asla unutmazdım. Mutlaka karşılığını verirdim. Ama bu durumda bunu yapmam iyilik değilde küçük bir şok etkisiydi.
Tekrar yere eğilip çekmeceyi açtım ve kağıt ile kalemi aldıktan sonra kapattım. Kağıdı komodinin üzerine koyup Brandan'ın yüzünü şok ve sinirli bir ifade olmasını sağlayacak o sihirli kelimeleri yazıp üzerine bıraktım.
Titreyen telefonumu cebimden çıkarttığım da Josh geldiğini haber veren bir mesaj attığını gördüm. Cama yaklaşıp perdeyi açtım. Hiç koruma yoktu. Nedenini merak etsemde soracağım kimse olmadığı için üstünde fazla durmayıp camı açtım. Tuzak olmamasını umut ediyordum, eğer öyleyse burdan Alaric gelse beni çıkartamazdı.
Bir ayağımı camdan sarkıttıktan sonra diğerini de yanına gönderdim. İki katlı olduğu için şanslıydım. Gerçi arada fazla mesafe vardı ama yapabileceğim başka birşey yoktu. Kapıyı açıp korumaların yanlarına giderek kapıyı açar mısınız kaçmam lazım da diyemezdim.
Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım ve aşağı atladım. Sırtım sızladı. Oyalanmadan hemen yerden kalkıp duvara yaslandım. Yavaşça başımı uzatıp etrafıma baktım. Belki yüksekte koruma göremediğimi düşünüp her ne kadar bakınsam da gerçektende kimsecikler yoktu. Bu hem şüphe uyandırıcıydı.
Fırsattan yararlanıp hızla ağaçlığa koştum. Bacaklarım iflas ettiğinde sırtımı bir ağaca dayayıp nefesimin düzenlenmesini bekledim. Hızlı hızlı soluklanmam değilde kesinlikle bu heyecan başkalarına gerek kalmadan beni öldürecekti. Alışmış gibi görünsemde ister istemez bu gibi durumlarda batırma korkusuyla heyecanlanıyordum.
Başımı çevirip arkaya baktığımda kimseler yoktu. Yokluğumu fark etmemeleri fark etmeyecek olmalarını değiştirmeyeceği için yeniden koşmaya başladım. Ağaçlıklar seyrekleşmeye ve yol gözükmeye başladı. İlerde siyah arabayı görmemle daha da hızlandım.
Arabaya yaklaştığımda kapıyı açıp binmemle Josh'ın gaza basması bir oldu.
Biraz kısa bir bölüm olduğunun farkındayım. Bir dahakine telafi etmeye çalışacağım.
Sağlıcakla kalın..!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Ben Değilim (bitti)
Teen Fiction07.09.2017 Sizce Aşk,bütün engelleri aşabilir mi? Yada herşeyden vazgeçtirebilir mi? FBI'da ajan olan Katherina Swan aslında usta bir hırsızdı.Görev için gittiği yerlerde büyük bir ustalıkla herşeyi sorunsuz bir şekilde yapabiliyordu. Peki,tüm numar...