៛ 31 ៛ dönüş

375 28 11
                                    


Kendimi bir anda yerde ve güvenli kolların arasında bulmuştum. Başımı gömdüğüm orman kokusunun merkezinden çıkartarak etrafıma baktım. Uçaktan geriye kalan parçalar etrafa saçılmış, yanan parçalardan çıkan dumanlar sayesinde göz gözü görmüyordu.

Uçağı patlatmışlardı.

Şaşkın gözlerle yanan parçalara bakarken tutunduğum kolu sıktım ve Brandan'ın maviliklerine tedirgin gözlerle baktım. Gözlerinde aynı tedirginliği gördüğüm de yutkunmaya çalıştım.

Biri veya birileri açıkça tehdit etmişti bizi. Uçağı biz içinde olmadan patlatmaları gözümüzü korkutmaktı ve işe de yaramıştı.

Brandan belimden tutarak beni kaldırmaya çalıştığın da bu sefer silah sesleri duyuldu. Tekrardan yere eğilirken sol tarafımızdan birinin bize bağırdığını duydum.

"Brandan bu tarafa gelin!" Richard ileride duran siyah arabanın arkasından eğilmiş eliyle bize işaret yaparken bize sesleniyordu. Yeşil gözlerini endişe ele geçirirken, arada bize bakarak elinde ki silahla ateş ediyordu.

"Elimi bırakma ve hızlı ol." Brandan elimi bırakmayacak gibi sıkı sıkı tutarken başımı salladım. Diğer elini de belime yerleştirdi ve beni kendine çekti. Ayağa tam kalkmadan dizlerimizin üzerinde Richard'a doğru koştuk.

Siyah jipin ön tarafında oturmuş bizi bekleyen Richard'a yaklaştığımız da beyaz gömleğinde ki kanı gördüm. Sol kolundan oluk oluk kan akıyordu. "Richard iyi misin?" Bakışlarım tedirginlikle kolunda takılı kalmıştı.

"Evet iyiyim. Ufak bir sıyrık." dedi dişlerinin arasından. Başını kaportaya yasladı ve gözlerini yumdu.

"Neler olduğunu özet geç." dedi Brandan sinirle fısıldayarak. Gözlerinde ki ateşle etrafına baktı ve arkasına ne zaman koyduğunu bilmediğim silahını çıkarttı.

Gözlerim kocaman irileşirken Brandan elinde ki silahın emniyetini açıyordu.

"Tuzağa düşürüldük." Başını kaldırmadan derin bir nefes aldı ve gözlerini açtı. "Kapıda yüzü aşkın koruma varken ve her yer aranmışken nasıl yaptılar anlamadım."

"Buradan hemen gitmeliyiz." Richard elinde ki silahı tutarak yerinde doğruldu. Çatışma hala devam ediyordu ve beni korkutan da bunu yapan ile benim aynı tarafta bulunmam. Amaç aynı, işlem farklı.

Brandan'a baktım. Richard'la konuşuyordu. Ne konuştuklarını duyamıyordum. Sesler kulağıma uzak diyarlardan geliyordu sanki.

Bakışlarım Brandan'da donup kaldı. İçimden birşeylerin akıp gittiğini hissettim. Birşeylerin parçalandığını ve parçalarının batarak kanlar akıttığını hissettim.

Bunu neden yapıyordum? Yada yapamıyordum? Beni engelleyen neydi?

Uçakta ölebilirdim. Ölebilirdik. Ölüm benim için daha iyi olurdu belki de. Babam ve kardeşime kavuşurdum. Geride kalanlar umurumda olmazdı. Ama annemi görmeden ölmek de istemiyordum. Bir kez daha ona sımsıkı sarılıp yüzümü boynuna gömmek istiyordum.

Tuzağı kuranlarla aynı safta olmama rağmen korkuyordum. Sesli dile getiremesem de en sonunda içimde derdimi dile getirmiştim. Korkuyordum. Hemde çok. Brandan'a birşey olmasından, mavi okyanuslara istediğim zaman kaybolmamaktan ve parıltısının sönmesinden korkuyordum.

Boğazıma oturan yumruğu gidermek için yuktundum. Bulanıklaşan görüntümle olan biteni izlerken birkaç dakikalığına gözlerimi kapadım.

Şimdi ağlamanın sırası değil! Gözlerimi açtığımda "Daha ne bekliyoruz? Ölmeyi mi? Hemen gitmeliyiz burdan. Arabada konuşursunuz." dedim. Sesim yüksek ve istediğim tonda çıkmıştı.

Bu Ben Değilim (bitti)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin