៛ 23 ៛ gizli not

354 34 0
                                    

"Bay Evans, arabanız hazır." Kapının ardından Richard'ın sesini duymamla hızla arkamı döndüm ve bakışlarımı kapıya dikip yutkundum. Vücudum ateş gibiydi. Yanaklarımın kızardığını ateş gibi ısınmasından anlamıştım. Kalbim maratona katılmış gibi kan pompalayıp, hızlı atıyordu.

"Geliyorum Richard. Srn aşağıya in." Brandan'ın boğuk sesiyle daha bir yerin dibine girmiştim. Yakınlığımızdan heyecanlamıştım. Bu istem dışı olan birşeydi. İlk defa bir erkekle yan yana gelmemiştim. Sadece ilk defa bir erkeği tüm iliklerime kadar hissetmiştim.

Arkamı dönmeden kapıya bakmaya devam ediyordum. Daha doğrusu bakamıyordum arkama. Boğazımı temizledim. Sesimin titremesi, bu durumda hiç hoş olmazdı. "Ben arabadayım." dedim ve kapıya yönelip odadan çıktım.

Merdivenlerden hızla inerken ellerimle yüzüme yelpaze yapıyordum. Yanaklarım neden bu kadar çabuk ısınmıştı? Kızarıklık gitmek yerine daha da artıyordu sanki.

Evden çıktım ve arabay yöneldim. Şoför kapısının yan tarafındaki kapıyı açıp kendimi koltuğa attım. Ellerimle yüzümü ovuştururken geriye doğru kaydım. Yaşananlar aklımdan gitmiyor, koltuğa daha da gömülmemi sağlıyordu.

Yanımda başka birinin varlığını hissettiğimde başımı çevirdim. "Richard?"

"Sonunda beni fark edebildin." Başını koltuğun başlığına yaslamış ve gözlerini kapatmıştı.

"Senin burada ne işin var?" dedim saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak. Onu fark etmemem imkansızdı. Aklın başında değil ki Kath!

"Şoför rahatsızlandı. Bugün bendensiniz." dedi göz kırparak. "Senin yüzüne ne oldu?" Elini uzatıp yanağıma dokundu. "Ayrıca alnında yaralı, seni yaramaz çocuk."

Şefkatli bakışları, bandın üzerinden yarayı görebilecekmiş gibi alnıma bakıyordu. Başını yüzüme yaklaştırıp alnıma dikkatli bakmaya başladı. Yaptığı hareketleri şaşkınlıkla izliyordum. Richard iyi bir insandı. Ama ne ara bu kadar yakınlaştık anlamamıştım.

Arka kapının sertçe kapatılmasıyla yerimde sıçradım. Richard elini yanağımdan çekmişti. Dikiz aynasından baktıktan sonra kontağı çevirip arabayı çalıştırdı. Aramızda koltuk olsa da arkada olan Brandan'ın varlığını hissediyordum. Sinirli nefes alıp verişleri sanki boynuma çarpıyordu.

Sessiz geçen yolcukta çok geçmeden şirkete ulaştık. Kapıda bekleyen görevliler hızla merdivenleri inip Brandan'ın kapısını açtı. Ben arabadan inerken bazı korumaların değişik bakışlarına maruz kalmıştım. Ne yani? Korumasıyım diye hep beni mi açacaktım kapısını?

Brandan bana bakmadan şirkete girdi. Bakmasını da istemezdim zaten. Sadece "Lydia, hadi şirkete girelim." diyebilirdi ki bu da kişiliğine zıt va saçma olurdu.

Peşinden uyuşuk adımlarla merdivenleri çıktım. Kendisi çoktan asansörle katına ulaşmıştır. "Bu sabah çok farklı davranıyorsun. Hasta mısın?" dedi Richard bana ulaşarak.

Beraber asansöre yaklaştık ve düğmeye bastı. Başımı iki yana sallayıp düşüncelerimi savurdum. Savrulan düşüncelerimin duvarlara çarptılarını duyar gibiyim.

Asansörün geldiğini haber veren sesi duyduğumda açılan kapıdan içeri girdik. "Hayır değilim." dedim Richard'a bakarak. "Ayrıca ne gibi bir farklılığım var babacım?" Aklıma sabah arabada gelirken yaramaz çocuk dediği gelmişti. Kıvrılan dudaklarından anladığım kadarıyla o da hatırlamıştı.

"Ne bilim. Sabah 40 derece ateşin var gibi duruyordun ve burda olmana rağmen burda değilsin."

"Dün akşam biraz ateşim çıkmıştı. Sabah da öyle erken gelince etkisi geçmedi bir türlü." dedim. İnandırıcı olması için baygın bakışlarla yüzüne baktım.

"Ben anlamıştım birşey olduğunu. Gelmeseydin keşke."

"Yeni işimden kovulmaya meraklı değilim." dedim gülümseyerek. Yapım da vardı. İş dışında bile olsa girdiğim işte en fazla bir hafta durabiliyordum. Asansör kata geldiğinde kapılar açıldı.

Hole girdiğimizde etrafta koşuşturan insanlarla karşılaştık. Brandan'ın yoğun çalışmasıyla büyük bir işin peşinde olduğu belliydi.

"Bay Knight. Bay Evans sizi acil toplantı da bekliyor. Odasında ki dosyaları alıp hemen yanınıza gitmenizi söyledi." dedi telaşla konuşan genç asistan.

"Sen takıl buralarda. Bem gidiyorum." Richard asistanı yanında çekiştirerek ilerlemeye başladı. Elimi saçlarımın arasından geçirip etrafıma baktım.

İnsanların arasında sap gibi kalmıştım. Kenara çekileceğim sırada yanıma bir kız geldi. "Bunu alıp alt katta, sağdan 3. oda da ki odaya götür." dedi ve elindeki dosyaları elime tutuşturup yanımdan uçarak gitti.

Sıkıntıyla oflayıp göz devirdim. Bir asistan olmadığım kalmıştı. Dediği yere gitmek için merdivenlere yöneldim. Alt kata indim ve sağ tarafa döndüm. 3. odaya geldiğim de dosyaları tek elimde tutmaya çalıştım ve kapının kulbunu çevirdim.

Kapı açıldığında dosyalardan biri yere düştü. "Lanet olsun!" diye mırıldandım ve yerden dosyayı aldım. Odaya girip kapıyı arkamdan kapattım. Kapının altından sızan ışık dışında oda karanlıktı. Işığı yakmama gerek yoktu. Dosyaları kenara koyup çıkacaktım. Bide onları yerlerine yerleştiremezdim.

Etrafa kısaca göz gezdirip sol tarafımda olan masanın üstüne yönelip dosyaları koydum. Büyük demirden rafların hakim olduğu oda sanırım arşiv odasıydı. Tavana kadar değen raflarda sayamayacağım kadar dosyalar vardı. Boş gözlerle dosyalara baktım.

Kendimi buraya kapatsam hepsini anlayıp okuyabileceğimi sanmıyordum. Odadan çıkmak üzere arkamı döndüm. Gideceğim sırada gözüme birşey çarptı. Dengede durmaya çalışıp daha dikkatli bakmaya başladım. Karanlıkta ne kadar oluyorsa artık.

Duvarın sonunda kutuya benzer birşey vardı. Karanlık olan ortamda demir kilidi parlıyordu. İstemsizce etrafa bakınıp kutuya yaklaştım.

Ayakkabılarımdan çıkan ses odada yankılanıyordu. Kutuya yaklaştığımda demir kasa olduğunu fark ettim. Hemen içine bakmalısın. Aradığın şey bu olabilir. İç sesime kaşlarımı çatarak baktım. Mirasın bu kadar kolay ve ortada olması imkansızdı. Bütün insanlar sadece bu demir kasa için Brandan'ın peşinde olamazdı herhalde?

Kaşlarımı kaldırıp arkamı döndüm. Nereye gidiyorsun Kath? Kutuya bak. Şifresi kolay gözüküyor. Lanet olsun! Merakıma yenik düştüm. Olduğum yerde durdum ve çok beklemeden arkamı döndüm. Hızla dizlerimin üzerine çökerek şifreye baktım.

Şifre rakamlıydı ve onu bulmam zordu. Ellerimi tuşların üzerine koydum ve rastgele tuşlamaya başladım. Sallanan kapağı fark ettiğimde sevincimden deli gibi dans edebilirdim. Kapak açıktı ve kesinlikle bu benim işime gelmişti.

Kapağı açıp elimi içine daldırdım. Soğuk demiri elimde hissettiğim de hayal kırıklığına uğramıştım. Kasanın içi boştu. Ya yeni boşaltmışlardı yada...

Elime değen kağıt parçasıyla düşüncelerim keskin bıçakla kesilip etrafa dağıldı. Hemen kağıdı aldım ve elimi çektim. Gerçek kimliğimi görmemle kaskatı kesilmiştim. Betim benzim atmıştı. Kimliğinin yanında olan ek kağıdın üzerinde yazanlar ürpermemi sağlamıştı.

Katherina Swan!!!

Yada Lydia mı demeliydim?

Bu işte tek olmadığını biliyorsundur.

Ve sen....aslanın inine sığınarak kurtulabileceğini ve istediğine kavuşabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun.

Unutma ki aslan her zaman uyanık olmaz. Elbet birgün dikkati dağılır.

Ve sende o gün kendini çakallar arasında bulursun!

R.

Selam küçük, sevimli hırsızlarım!

Yeni bölümle yine buralardayım.

Bu gizli not da ne acaba..? Yada R kim? Sizce tanıdık biri mi?

Keyifle okumanızı diliyorum. Sağlıcakla kalın...

Bu Ben Değilim (bitti)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin