៛ 20 ៛ sandviç

412 36 1
                                    

*Hepinize merabaaaa. Gecikme için çok özür diliyorum. Normalde dün yayınlamam gerekiyordu.

Ama telafim de büyük. Uuup uzun bir bölümle burdayım. Keyifli okumalar. Yorumlarınızı eksik etmeyin efenim..

Bazen kuşlar gibi olmak istiyordum. Özgürce istediğim yere gidebilirdim. Yada sevdiklerimin yanından ayrılmazdım. Onlarla vakit geçirirdim. Bu benim devamlı dileğim olsa da gerçekleşmesi artık imkansızdı. Hayatım çoktan berbat olmuştu ve benim elimden birşey gelmiyordu.

Josh'la konuştuktan sonra gardrobumun başına geçtim. Alaric'in yanında olduğunu, fazla durmayıp çıktığını ve bir adamın odaya girdiğini söylemişti. Josh'a güveniyordum. Ailemden sonra tek arkadaşım daha doğrusu tek güvendiğim insandı Josh. Böyle demesiyle içimde kuşku tohumları yerine güven tohumları eklenmişti.

Siyah yuvarlak yaka tişörtü alıp üzerime geçirdim. Saçlarımı sıkı at kuyruğu yaptıktan sonra güneş gözlüğümü ve telefonumu aldım ve odadan çıktım. Havalar eskine nazaran sıcaktı. Cekete gerek duymadan spor ayakkabilarımı giydim ve askılıkta ki kulaklığımı aldım. Kulağıma yerleştirip evden ayrıldım.

Şirketle evin arasında az mesafe vardı. Neredeyse 15 dakika. Arabama gerek yoktu. Seri adımlarla şirkete doğru ilerledim.

Şirketin önünde Brandan'ın arabası vardı. Tam zamanında yetişmiştim. Arabanın yanına gittim ve diğer korumalar gibi bende Brandan'ı beklemeye başladım. Ayağımın altında ki taşlarla oynarken şirketin kapısı açıldı. Yanındaki orduyla beraber merdivenlerden inmeye başlarken, yanındaki gri takım elbiseli adam hararetli birşeyler anlatıyordu.

Brandan da dinliyor gibi duruyor aynı zamanda hızla basamakları iniyordu. Bu olayları nereden mi izliyordum? Tabiki de hepsini güneş gözlüğümün ardından. Brandan'ın bakışları önce dalgınca taşla oynadığım ayağıma, sonra da arkamda bir yerde takılı kaldı. Ona belli etmeden arkamı döndüğümde bütün devlerin beni izlediğini gördüm. Lanet olsun !

Brandan'ın yüzünün sirke satmasının sebebi anlaşılmıştı. Tanrı Aşkına! Bu adamın derdi ne? Ben ne yapabilirdim onun devleri beni izlediyse? Baktıklarının farkında bile değildim. Hem elimi sallasam ellisiydi. Tabi bu işin esprisi ve benim öyle bir lüksüm yoktu. Önce benden alınanların hesabını sormalıydım. Intikamıma bu kadar yaklaşmışken aşka yer yoktu hayatımda. Son bir iş ve ben o iş üzerindeydim.

Brandan seri adımlarla arabaya yaklaştığında, arabaya binmesi için kapıyı açtım. Arabaya bindiğinde kapıyı kapattım ve ön koltukta yerimi aldım. Şoförün de arabaya binip çalıştırmasıyla yola çıktık.

Arabanın içinde ölüm sessizliği vardı. Dikiz aynasından Brandan'la göz göze gelince bakışlarımı çevirdim ve koltuğa sindim. Mavi dalgalar beni öldürmek ister gibi, dalgalarını üzerime savuruyordu.

Araba Brandan'ın evinin önünde durdu. Arkadaki arabada olan korumalar, arabadan inip bizim arabaya yöneldiler. İçlerinden birisi kapıyı açtı ve Brandan arabadan indi. Eve doğru ilerlemeye başladığında kuyruk misali peşinden takip ettim onu. Evin dışı çok güzeldi. Sağlı ve sollu yan taraflarda karışık çiçekler vardı. Arka taraflara doğru uzanıyordu ve sanırım orada da oturma bahçesi vardı.

Bana bir anda eski evimi anımsattı. Eski evimizde de küçük de olsa böyle bir alan vardı. Fazla kullanmazdık orayı. Hatta hiç. Daha sonra annem çiçeklere merak salınca, babamdan yardım isteyip evimize yakışacak şekilde küçük bir bahçe yapmışlardı. Annem o zamandan beri hiç ordan ayrılmazdı. Çiçekleriyle ilgilenir bizi bile unuttuğu zamanlar olurdu. Hep bu durumdan muzdarip olsamda ailemin yanımda olmasını ve o günleri tekrardan yaşamak isterdim.

Bu Ben Değilim (bitti)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin