10. BÖLÜM
BENİ, SENDEN KORU...
Ne kadar heyecanlanmak istemese de şu an ölmek üzereydi Ayda. Okuldan gelir gelmez akşam yemeği için hazırlanmaya başladı. Dün gece ölü gibi yatağına girip, biraz ağladıktan sonra uyuya kalmıştı. Sabaha kadar deliksiz bir uyku çekmiş, bugün enerjisini yeniden toparlamıştı. Yenilmeyecekti o odunsuya... Gösterecekti ona gününü. Ayda'nın ne kadar çetin ceviz olduğunu anlatacaktı ona... Ve bu akşam çok güzel olmaya karar verdi genç kız. Bir erkek olarak Mehmet'in kendisini hiç etkilemediğini, aksine onu büyüleyenin kendisi olduğunu kendi kendine ispatlayacaktı.
Duşunu alıp, biraz daha aklı başına gelince günün yorgunluğunu da atmış oldu... Rengarenk giysilerin olduğu dolabından mini, arkası daha derin V şeklinde dizayn edilmiş siyah jarse bir elbise seçti kendine. Elbise, kalçalarına kadar bol iniyor, sonra daracık bir etek şeklini alıyordu. Siyah ince ipek çorapları, gümüş halka küpeleri ve uzun zincirli gümüş kolyesi ile kalın bilekliğini de taktı. Yaptığı hafif makyajla bile beğendi kendini. Asla o sarışın bomba gibi yapay bir güzellik istememişti. Bu tür kadınları da hiç anlamıyordu. Tabii onları beğenen erkekleri de... Saçlarını serbest bırakarak beline kadar inmelerine izin verdi. Bir kaç fırça darbesi onların daha çok parlamasını ve sağlıkla salınmasını sağlamaya yetmiş de artmıştı bile... İnce topuklu siyah stilettoları ve gümüşi gece çantasını da eline aldığında, tek eksiği siyah şalıydı...
Saat tam yedide telefonu çalmaya başladı. Tanımıştı o odunsunun telefon numarasını. Sakince açtı telefonu, "Aşağıdayım." dedi genç adam, ruhsuz ve yorgun gelen sesiyle...
İçindeki çocuğun çenesini engelleyemedi Ayda, "Ne olmuş, ben de yukardayım!"
"Ayda! Acele et... İn..." Ne de çabuk kızmıştı bu adam. Suratına yavaşça telefonu kapattı Ayda. O isterse şaka yapılacak, istemezse susulacaktı öyle mi?
Yine de moralini bozmadı, aynada kendine son kez baktığında, "Demek şaka yapacak havanda değilsin Mehmet Efendi! Ne yazık, bense tam şaklaban havamdayım..." dedi ve aynadaki görüntüsüne göz kırptı.
Üç dakika sonra Mehmet'in arabasına binmek için kapıyı açtı. Genç adam onun olduğu tarafa hiç bakmadan telefonun kulaklığından birileriyle konuşuyordu. Ayda biner binmez çalıştırdı aracı Mehmet. Saatine göz atmış ve bu tür konularda oldukça titiz olduğunu bildiği büyükbabasına mahcup olmamak için acele etmesi gerektiğine karar vermişti. Genç adam da bu gece çok şık ve spor kesimli siyah bir takım elbise ile beyaz gömlek giymişti. Saatin kayışı gibi kemeri ve ayakkabısı da siyah, kaliteli olduğu her halinden belli olan parçalardı. Tıraş da olmuştu Mehmet. Aracın içi Ayda'nın o nefret ettiği odunsu kokuyla dolmuştu. Hafifçe camını açtı genç kız. Yan gözle hala telefonla konuşan adamı inceledi... Mehmet ise tüm dikkatini anormal yoğun ve sıkışık trafiğe vermişti.
"Ben de en az senin kadar istiyorum. Ama Orhan Bey'in bakış açısını biliyorsun. Bu gece biraz daha çalışacağım. Daha sade ve modern bir proje taslağı var aklımda. Bakalım! Şu uzun toplantılardan çok sıkıldım zaten. Tutuklanmışım gibi hissettiriyor bana. Desteğin için sağ ol Sevda'cığım! Sen olmasan... Tamam, yarın. Hoşça kal!"
Görüşmesi bittiğinde kulaklıklarını hızla ve sertçe çekip çıkardı Mehmet. Derin bir oflama duyuldu sessiz aracın içinde. Hiçbir şey söylemeden o da biraz camını aralayıp derin bir soluk aldı. Ayda'nın 'Sevda' adını duyduğundan beri neşesi kaçmıştı. Ne yani bütün gün işyerinde görüştükleri yetmiyor muydu da akşamın bu saatinde engin tecrübelerini ve desteğini sunuyordu bu odunsuya?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYCADISI
RomanceAycadısı...Masumiyetin Altın Çağı'dır... Karşılaşmadır... Çünkü;kendi kendileriyle savaşan ve aşkı inkar eden,hayatta bambaşka yerlerde olmayı hedefleyen iki zeki, çekici,başarılı ve sosyal insanın aynı apartmanda altlı üstlü komşu olmasıyla baş...