36. BÖLÜM
SON SÖZ
ALTI YIL SONRA...
"Bebeğim, hadi ama artık! Bak yetişemeyeceğiz haberin olsun." diye salondan yatak odasına doğru tekrar seslendi Mehmet.
"Ya, Aşkım elimi ayağıma dolaştırdın... Hem sana ne oluyor ki? Mezun olan benim!" diyerek içeriden bağırmaya başladı Ayda. Çok gergin olduğu belliydi. Sabahtan beri Emel ile birlikte hazırlanmak için oradan oraya koşturmuşlardı. Her ne kadar günler öncesinden Mezuniyet Balosu için elbisesini almış olsa da, bugün inanılmaz bir tempoda geçmişti. Bu kadar zor olacağını bilse hayatta baloya falan katılmazdı Ayda. Birde bütün bu yorgunluğun üzerine Mehmet, acele etmelerini söyleyip duruyordu. Sanki sallanıyordu da!
Sürpriz olsun diye aldığı Nil yeşili elbiseyi Mehmet'e göstermemişti Ayda. Uzun şifon etekleri yerlere kadar uzanıyor ve o yürüdükçe ardından uçuşuyordu. Helen tarzı, omuzlarını ve sırtının büyük bir bölümünü açıkta bırakan, üst bölümü dore şeritlerle donatılmış harika bir elbise almıştı kendisine. Emel, artık son aya girdiğinden, hamileliğini gizlemek için lacivert ve oldukça dökümlü bir gece elbisesinde karar kılarken, alışverişi son ana bıraktığı için defalarca Ayda'dan özür dilemiş ama sonunda tombik bedenine en uygun elbiseyi aldığı için çok rahatlamıştı. Tüm öğlen ve sonrasında Emel'in yollarda ya da güzellik salonunda doğurmaması için dua etmişti Ayda. İlk bebeklerinin böyle bir günde doğmasını istemezdi doğrusu.
"Anneee... Babam beni gıdıklıyoooo!" diye ciyaklayan Ayşe'nin kıkırdamasıyla çalar saat etkisine girmiş gibi yeniden hareketlendi genç kadın.
Aynada kendisini bir kez daha kontrolden geçirdi. Evet! Mehmet'in kıskanacağı herhangi bir şey yoktu. Bu iş tamamdı! Sesine azarlayan bir ton vermeye çalışarak, dört yaşındaki minik kızının imdadına yetişti."Mehmet! Ben sana kaç kere söyledim, kızımı mıncıklama diye! Ama olmaz ki canım! Hiç söz dinlemiyorsun sen. Bak Annene söyleyeceğim seni ha!"
Dore ayakkabılarını ayaklarına geçirip, çantasını da alarak salona doğru yürüdü genç kadın. Aynı anda birbirinden güzel üç baş ona doğru çevrilmişti.
"Vavv... Annecim,süpersin!" dedi minik oğlu Ali Mithat. Beceriksizce ıslık çalmaya çalışıyordu... Evet! İkizdiler.
Mehmet ve küçük Kalender'ler tepeden tırnağa inceliyorlardı şimdi Ayda'yı. Kendi etrafında yavaşça bir tur atarak döndü. Kocasının gözlerinin içine bakıyor, beğenip beğenmediğini anlamaya çalışıyordu."Ve..?" dedi ısrarla yorum bekleyen sesiyle.
"Meleğim ,bir saniye." diyerek, Ayşe'yi kucağından indirdi ve ayağa kalktı Mehmet.
Gün geçtikçe güzelleşen ve göz kamaştıran karısının yanına gelmişti iki adımda. Bir elinden tutarak, tekrar alıcı gözle inceledi onu. Evet, sırtı biraz açıktı ama hiç değilse bu kez göğüs dekoltesi yoktu. Tartışmayacaklardı. Önce karısının tuttuğu eline bir öpücük kondurdu. Ardından her zamanki gibi alnına uzanıp, dudaklarını dayayarak, "Muhteşemsin, Bebeğim! Sırtın için bir şalın var değil mi?" diye takıldı güzel karısına.
Tam nefesini toplamış, kanının ve sabrının son damlasına kadar savaşmaya hazırlanıyordu ki, Mehmet'in kendisine sırıtarak baktığını fark etti Ayda. Elindeki küçük dore çantayla onun koluna vurdu hafifçe."Üşüyeceğimi sanmıyorum." derken o da yakışıklı kocasına gülümsüyordu.
Altı yıl önce yıldırım nikahıyla evlenmiş ve Kalender Villası'na çok yakın bir villaya yerleşmişlerdi. Büyükbabanın yıllar önce yatırım amacıyla aldığı altı odalı büyükçe bir villaydı. Zaman zaman kiraya verilen evi düğün hediyesi olarak vermişti yaşlı adam onlara. Asıl düğünlerinden önce diledikleri gibi dayayıp, döşemişler, bahçeye de Çeşme'deki Ağaç Ev'in bir benzerini yapmışlardı... Bu kez birlikte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYCADISI
RomanceAycadısı...Masumiyetin Altın Çağı'dır... Karşılaşmadır... Çünkü;kendi kendileriyle savaşan ve aşkı inkar eden,hayatta bambaşka yerlerde olmayı hedefleyen iki zeki, çekici,başarılı ve sosyal insanın aynı apartmanda altlı üstlü komşu olmasıyla baş...