BÜTÜN BUNLAR NE DEMEK MEHMET?-Bölüm 26

875 99 40
                                    


26. BÖLÜM

BÜTÜN BUNLAR NE DEMEK MEHMET?

Menekşe Apartmanı'ndan içeri girdiklerinde saat gece ikiyi gösteriyordu. Yaşadıkları heyecan ve yorgunlukla birleşmiş duyguları artık taşınamaz kadar ağır geliyordu omuzlarına. Mehmet'in uçaktan iner inmez havaalanında teslim aldığı arabasıyla döndüler evlerine. Şirketin şoförüne telefon etmiş, giysilerini ve aracını Adnan Menderes'e getirmesini rica etmişti. Havaalanındaki soyunma kabinlerinden birinde çabucak üzerini değiştirmiş, Konak'taki otelin yolunu tutmuştu.

Çok özlemişti genç adam oturduğu apartmanı. Asansörün çağrı düğmesine basarken Ayda'nın eğilip, ayağındaki dolgu topuklu pabuçları çıkardığını gördü. Ona bakarken, genç kızın da en az kendisi kadar yorgun göründüğünü düşündü.

"İyi misin?" diye sordu ilgiyle.

"Ohh... Şimdi iyiyim. Sadece şu ayakkabılar... Çok canımı yaktı." diyerek gözlerini kaçırdı Ayda. Çok heyecanlıydı. Elini, ayağını ne yapacağını bilemiyordu. Ayakkabılar ayaklarını vurmuştu ama o bunu şimdi fark ediyordu. 'Ne kadar kendimden geçmişsem!' diye kendisiyle dalga geçmeyi ihmal etmedi. Sırıtıyordu.

Birlikte asansöre binerlerken Mehmet sırt çantasını yere bırakarak, genç kızın elindeki ayakkabıları eline aldı. "Anahtarlarını çıkar. Seni evine bırakacağım. Kendi evimde duş alıp üzerimi değiştirmeliyim. Bir çay demlersin artık bana! Sonra gelirim."

"Demlerim. Kurabiye de var! Sever misin?"

"Sen yapmışsan severim."

"O halde seveceksin!"

"Bak sen... Neler bilirmiş bizim cadı."

"Ne sandın? Fatoşum vardı benim hatırla... Neler çekti öğretene kadar."

"Hiç şaşırmadım. Çevrendekilere bayağı çektiriyorsun sen!"

"Yaa... Öyle... Bu konuda sen de fena değilsin Mehmetçiğim!" diyerek şakacı gözlerini ona dikti Ayda.

Genç adam gözlerini ayırmadan ona bakıyordu. Onun kendi dudaklarına bakarak, yutkunmasını izledi. Yoksa yutkunan kendisi miydi? Dün böyle bir sahne yaşayacağını söyleseler, eline geçen ilk odunla kovalardı bunu söyleyeni. Ama şimdi, burada ve tamamen gerçekti. Mehmet gelmişti ve az sonra çay içip birlikte üzümlü fındıklı kurabiye yiyeceklerdi. Mutluluktan mıdır nedir, elleri ayakları tutmuyordu.

Duran asansörün kapısını açtı Mehmet. "Hadi git. Duş muş unutacağım yoksa!"

"Pe... Peki." diyerek kendisini dışarı attı. Elinde hazır bekleyen anahtarı kilide sokar sokmaz kapıyı açtı. Uzanıp ayakkabılarını aldı ondan. "Çay az sonra hazır olur. Gecikme!" dedi utanarak. Kızarmıştı.

"Gecikmem. Kapını birkaç kez kilitle. Bunu sana kaç kere söyledim Ayda! Söz dinle biraz!" Yine kızacak bir şey bulmuştu işte! Uzmandı. Uzman! "Bu arada, birkaç e-posta atacağım. Gelenlere falan bakmam lazım. Sen de belki duş almak istersin. Ya neyse işte... Rahatına bak yani."

Gülümsedi Ayda. İstediğinde ne kadar kibar ve düşünceli olabildiğini biliyordu. İşte kilit kelime buydu. 'İstediğinde.' Bundan sonrası için isteyecek miydi peki? Sessizce içeri girdi. Onu arkasında bırakmıştı. Onun, ardından gülümsediğini hissediyordu.

Girer girmez çaydanlığı ocağa koydu. Çabucak demleyebilmek için su ısıtıcısını da çalıştırdı. Mikrodalgada ısıtmak için kurabiyeleri tabağa aldı. Aceleyle yatak odasına koşup üzerindeki 'Karadul' elbisesini çıkarttı. Uğur getirmişti bu elbise Ayda'ya. Onu seçerken hiç böyle düşünmemişti. Ama şimdi... Ömrü boyunca saklayacaktı bu tuvaleti.

AYCADISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin