3. BÖLÜM
BİRİNCİ AYDA - MEHMET MEYDAN SAVAŞI
Berbat ötesi geçen gecenin ardından sabah erkenden okula gitmek için isteksizce hazırlandı Ayda. Bu sabah dünden daha erken çıkacaktı apartmandan. Hem o aşağıdaki odunsu ile hem de kendisini tanıma ihtimali olan komşu abla ile karşılaşmak istemiyordu. Aslında şu anda kimseyle karşılaşmak, konuşmak, gülmek, ağlamak, yemek yemek hatta su bile içmek istemiyordu. İzmir'e geleli daha iki gün olmuştu ama yaşadıkları sanki yıllardır bu hayatı yaşıyormuşçasına kendisini yormuştu. Ne suçu vardı ki? Sabaha kadar dönüp durduğu yatağında kendi kendine öz eleştiri yaptı. Çok az hatası olduğunu düşündü. Evet! Daha kibar olabilirdi. Babası ve annesi onu böyle yetiştirmemişti. Şu an bu yaşadıklarını bilseler... Offf... Düşünmek bile istemiyordu. Hele babası... Çok üzülür belki de Ayda'yı ayıplardı. Ama o Mehmet denen odunsuya da gereken dersi verir, 'Kızımdan uzak dur, yoksa seni...' deyip azıcık da olsa gözünü korkuturdu. Sabah aynaya baktığında gördüklerini hiç beğenmedi. Uykusuzluktan gözlerinin altında hafif morluklar oluşmuştu. Makyaj yapıp, onları kapattı. Kırmızı yazlık bir gömlek, siyah dar bir kot pantolon giyip, saçlarını sıkı bir topuz yaptı. Postacı çantası ve dün okuldan edindiği bazı kitap ve defteriyle planlanandan yarım saat önce kendisini kapıdan dışarıya attı. Aceleyle ve sessizce asansöre binerek, her ihtimale karşı tanınmamak için güneş gözlüğünü gözlerinin üzerine yerleştirip, en alt kata indi. Çok şükür kimsecikler yoktu ortalarda. Zafer bile...
Sessiz ve uzun adımlarla apartmandan çıktı. Otobüs durağına doğru yürüyüp, ilk gelen öğrenci otobüsüne atladı. Az sonra sevgili okulunun güvenli topraklarındaydı. Otobüsten inince, doğru dersliklerinin olduğu kata yürüdü. Geçerken kantinden sade bir kahve almayı da ihmal etmedi. Kim bilir belki de iyi gelirdi kahve ceset gibi olan bu haline!
Dersliklerin olduğu kata ulaştığında, Hakan Hoca'yla karşılaştı. Utanç ve heyecandan ne yapacağını, ne yöne bakacağını şaşıran Ayda yüzünde büyük bir çaresizlikle, "Günaydın hocam." dedi gülümseyerek.
"Size de günaydın, Ayda Hanım!" diyerek yanıtlayan Hakan Hoca'nın yüzünde muzip bir ifade mi vardı? Yoksa ona mı öyle gelmişti anlayamadı. Hem bu hoca ne çabuk ismini öğrenmişti?
"Şey hocam... Dün için yani... Özür dilerim tekrar. Bir daha olmayacak söz. Yanlış anlaşılmaktan nefret ederim. Ne olur ..."
Genç kız cümlesini tamamlayamadan Hakan Hoca sözünü keserek, "Buradaysanız, doğru ile yanlışı ayırt ediyorsunuz demektir. Önemli değil. İyi dersler size." dedi ve merdivenlere doğru ilerledi.
Ayda "Allahım! Ne günahım var benim ya?" diye sızlanarak ilk dersin olduğu sınıftan içeri girdi. Sınıfa gelen ilk beş kişinin arasında olmak kendisini gerse de, doğrusu dünden beri yaşadıklarını bilmeyen sınıf arkadaşları arasında olmak daha iyi hissetmesini sağladı.
Ders başlamadan içtiği sade kahve ve Emel bileşenleri onu kendine getirdi. Emel'in dostça parlayan yüzü, derslere olan ilgisi ve not tutmaya bu denli hevesli olması, Ayda'da bir hafifleme hissi yarattı. Zira genç kız bugün not almak ve dikkatini toplamak konusunda hiç iyi değildi.
Derslerin bitmesine yakın Emel, "Çıkışta birlikte bir şeyler yapalım mı? Hem bütün gün neden böyleydin belki bana anlatmak istersin?" diye sordu.
Büyük bir minnettarlıkla bu teklifi kabul eden Ayda, sevinçten neredeyse Emel'in boynuna atlayacaktı. Derken ders saati bitti. İki genç kız sohbet ederek ve günü değerlendirerek ana çıkışa doğru gelmek üzereydiler ki, arkalarından birinin seslendiğini duydular. Aynı anda arkalarını döndüler ve Emel'in hiç tanımadığı, Ayda'nın ise artık tanımak istemediği Serdar'la burun buruna geldiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYCADISI
RomansaAycadısı...Masumiyetin Altın Çağı'dır... Karşılaşmadır... Çünkü;kendi kendileriyle savaşan ve aşkı inkar eden,hayatta bambaşka yerlerde olmayı hedefleyen iki zeki, çekici,başarılı ve sosyal insanın aynı apartmanda altlı üstlü komşu olmasıyla baş...