24. BÖLÜM
YASAK... AYIP... GÜNAH...
"Her ayrılık bir vurgun, değmeyin yaşlarıma."
"Benden selam söyleyin, bütün aşklarıma."
Alsancak'ta, gençler arasında oldukça popüler olan diskodaki masada, kalabalık bir grup genç şarkıya eşlik ediyordu. Kızlı erkekli grup, İzmirli sanatçı Sezen Aksu'nun en şahane şarkılarından birini bağıra çağıra söylerken, içlerinde en çok Ayda'nın sesi çıkıyordu nedense. Murat ve Emel, istemeden de olsa genç kıza şaşkın bakışlarla bakmaya başlamışlardı. Neden bu kadar dağıtmıştı ki?
"Aydacığım, iyi değilsen seni evine bırakalım." diyen Emel, genç kıza uyarı dolu bakışlarla bakıyordu.
Ayda'nın hemen yanında oturan çapkın ve kara yağız Emir'in ablukasından da kurtarmış olurdu genç kızı böylelikle. Gecenin ve eğlencenin dozu arttıkça, Emir iyiden iyiye Ayda'ya yanaşmış, hatta bir kolunu genç kızın sandalyesine yaslayarak, arada bir onun omzunu okşamaya başlamıştı. Ayda'nın durumun farkında olduğunu sanmıyordu Emel. Ama yanında, adeta bir kemirgen gibi içini yiyen Murat'ın suratı asılmış, Mehmet'in nişanlısının bu gece neden bu kadar dağıttığını kendisine sormasından çok sıkılmıştı. Ne Ayda'nın bu kadar rahat ve hovarda bir halde olduğuna ne de Emir'in tacizlerine aklı ermemişti genç kızın. Şu ikisinin henüz haberi yoktu ama Murat az sonra oturdukları masayı, Emir salağının üzerine devirecekti. Emel iliklerine kadar ürperdi. Daha fazla dağılmadan Ayda'yı toparlamalıydı. Hoş. Mehmet burada olsaydı, masa çoktan Emir'in kafasındaki yerini almış olurdu. Eee... Ne demişlerdi. 'Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!'
"Canımın içi. Hadi kalkalım. Bak Murat da çok yorgun. Yarın ofiste toplantısı var. Benim de uykum geldi zaten. Ayda." diye arkadaşını tekrar uyarmaya çalıştı Emel. Bu gece sağ salim bir bitsin, sabah uyandığında üç kere göbek atacaktı genç kız.
"Siz gidin! Ben eve taksiyle dönerim." diyerek, kaldığı yerden şarkıyı yeniden yakalamaya çalışıyordu şimdi Ayda.
Murat, sinirlerine hakim olmaya çalışarak, masada Ayda'ya doğru eğildi. Sesinin yüksek çıkmasına gayret ederek, taviz vermeyecek bir ses tonuyla, "Ayda! Gi-di-yo-ruz!" diye gürledi. Sesini duyamasa bile dudaklarını okuyabilirdi herhalde. Ne de olsa yetenekli kızdı şu Ayda. En yakın arkadaşını cehennem alevlerinde son iki aydır yaktığına göre.
Mehmet Afrika'ya gideli tam iki ay olmuştu. Hemen her gün telefonla görüşüyor, iş konularında bolca konuşup, kendi turizm şirketleri ile ilgili yapacakları yeni yatırıma karar vermeye çalışıyorlardı. Gitgide büyüyen ve gelişen şirkete yeni elemanlar almışlar, çeşitli konferanslara da, kalınacak oteller dahil, daha profesyonelce ev sahipliği yapmaya başlamışlardı. Mehmet, Afrika'yı ve Durban'ı anlata anlata bitiremiyordu. Yeni imkanlar... Yeni fırsatlar... Yeni yatırımlar açısından hala el değmemiş, bakir bir yerdi Güney Afrika. Murat, genç adamın kendisini tamamen işe güce verdiğine bir yandan seviniyor diğer yandan da çok üzülüyordu. Mehmet tam anlamıyla bir işkolik olmuştu. Onun yokluğunda, yanında çalışan mühendislerden biri olan eski arkadaşları Ekrem ile bir kaç kez telefonla görüşmüş, Mehmet'in bir iş makinesine dönüştüğünü öğrenmişti. Sevgili dostu için fazlasıyla endişeliydi.
Telefon konuşmaları arasında Ayda'nın ismi ne zaman geçse, Mehmet geçiştiriyor, kesinlikle bu konuda soru sormuyor ve konuşmuyordu. Emel'e sorduğunda Ayda'nın da durumunun pek farklı olmadığını öğrendi genç adam. Ayda da Mehmet hakkında ağzına tek kelime almıyordu. İki azılı düşman olmuşlardı yine. Nefretin sonu aşksa, aşkın sonu da nefret olabiliyordu demek!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYCADISI
RomantikAycadısı...Masumiyetin Altın Çağı'dır... Karşılaşmadır... Çünkü;kendi kendileriyle savaşan ve aşkı inkar eden,hayatta bambaşka yerlerde olmayı hedefleyen iki zeki, çekici,başarılı ve sosyal insanın aynı apartmanda altlı üstlü komşu olmasıyla baş...