29. BÖLÜM
DAHA BENİM YAŞIM KAÇ?
Her yanı susmuştu Ayda'nın. Çığlık çığlığa bağıran yüreği bile derin ve dipsiz bir sessizliğe gömülmüştü. Rüya görmeye devam ettiğini sandı bir süre. Uyuduğunu. Kötü çok kötü bir kâbus gördüğünü hayal etti. Düş içinde düş diye düşündü.
Ama... Fakat... Lakin... Ne yazık ki... Birkaç saat önce o kadınla şahsen ve tamamen gerçek olarak görüşmüştü. Kendi kulaklarıyla duymasa, ona Mehmet gibi bakan, Mehmet gibi kıskanan, Mehmet gibi seven, Mehmet gibi... Bir erkek bunu yapmaz, yapamaz diye düşünürdü. Ama olmuştu işte. Tamamen suçsuz olduğu bir konuda, suçlu bulunmuş, yargısızca infazına karar verilmişti. Mehmet tarafından, idam edilmişti Ayda. Bütün benliğiyle ondan nefret etmeyi diledi. Onu düşünmemeyi, onu hatırlamamayı, ona ve yaşadıklarına dair ne varsa unutmayı diledi.
Çalıkuşu, Kamuran'ına kavuşmuştu. Aldatılmış, kandırılmıştı. Yüreği lime lime edilmiş, kör kuyulara atılmıştı. Güneş bile bu sabah onunla alay eder gibi parlıyordu. Aynı güneş, Mehmet ve Sevda ile de alay ediyor muydu acaba? Uğradığı ihanetin ağırlığı altında ezildi gencecik aşkı. İlk yürek çarpıntısı... İlk aşkı burada sona ermişti. Yapılacak ya da söylenecek hiçbir şey bırakmamıştı ardında Mehmet. Hiç gibiydi Ayda. Koskoca bir HİÇ!
Ağır çekimde hareket ediyordu oda. Karanlık, izbe yerlerdeydi yüreği. Tehlikeli dehlizlerde dolaşıyordu şimdi. Ama geçecekti. Geçip gidecekti. Ardına bile bakmadan, zamanla silinip gidecekti. Şu andan itibaren 'Mehmet' adını ağzına almayacak, ömrü boyunca ismi Mehmet olanlardan arkasına bile bakmadan kaçıp saklanacaktı Ayda.
Yavaşça doğruldu yatağından. Üzerindeki hayat ağacı kolyesini ve alyansı ile takvim yüzüğünü çıkarıp, Mehmet'in odasındaki komodinin çekmecesine bıraktı. Bu gece bu evde son gecesi olacaktı. Bu geceyi Aylin'e borçluydu. Söz vermiş, onu cesaretlendirmişti. Şimdi onu yapayalnız bırakmak, Ayda'ya yakışmazdı. Kalender Ailesi ile geçireceği son gece. Mehmet ile geçireceği son gece. Sonra... Sonsuza kadar, hepsine birden 'Elveda!' diyecekti. Karar vermişti.
Ağlamıyordu. Bu kadar güçlü olduğunun daha önce farkına varamamıştı Ayda. Üzerini değiştirip, hiçbir şey olmamış gibi günü yaşamak için odadan dışarı çıktı. Bahçeden seslerini duyduğu büyükbaba ve Aylin'in yanına gitmek için adımlarını hızlandırdı.
Sakin ve huzurlu bir sabah geçirdiler birlikte. Öğleden sonra, Aylin ve Mediha Hanım'ın bütün ısrarlarına rağmen, evde kalıp büyükbabaya kitap okumak istediğini söyledi Ayda. Onlar çıktıktan sonra, yaşlı adamla Mayıs güneşinin altında bir roman seçip, saatlerini paylaştılar huzurla. Ayda, içindeki huzurun nereden kaynaklandığını bilemese de ona binlerce kez şükretti. Sakin ve mutlu-ymuş gibi yaparak kitap okumaya devam etti. Eee... Oscar'ı boşuna almamıştı.
Akşam saatlerinde, Ahmet Bey ve Hakan Hoca villaya arka arkaya geldiler. Aylin yerinde duramıyor, sinir krizi geçirecekmiş gibi görünüyordu. Ayda elinden geldiğince onu sakinleştirmeye çalıştı. Her şeyin iyi olacağını söyledi. Annesinin zaman zaman söylediği bir cümle takılmıştı aklına, "Gül veremiyorsan, gülüver yavrum!" derdi. Ayda da şu anda aynen öyle yapıyor herkese gülüveriyordu...
Doktor Hakan Taşpınar, Kalender'lere oldukça yakın bir aile dostu olduğundan, gelişi büyükler üzerinde herhangi bir şüpheye neden olmadı. Aksine, başta büyükbaba olmak üzere onu gördüklerine çok sevinmişlerdi. Hep birlikte akşam yemeği için verandadaki masada yerlerini aldıklarında, büyükbaba Ayda'nın kulağına doğru eğilip, "Bugün sizde bir gariplik var yavrum. Sende ve Aylin'de. Sahi senin yüzüklerin nerede? Neden takmadın?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYCADISI
RomanceAycadısı...Masumiyetin Altın Çağı'dır... Karşılaşmadır... Çünkü;kendi kendileriyle savaşan ve aşkı inkar eden,hayatta bambaşka yerlerde olmayı hedefleyen iki zeki, çekici,başarılı ve sosyal insanın aynı apartmanda altlı üstlü komşu olmasıyla baş...