13. BÖLÜM
SIKI DUR AYDA! KAÇAK GÜREŞMEK YOK!
Kalender Ailesi'nin evinde yenilen akşam yemeğinden sonra Mehmet onları eve bırakmış ve ertesi gün ilk uçakla anne ve babasını İstanbul'a yolculamıştı Ayda. Büyük bir sessizliğe bürünmüştü genç kız. Olayın vahameti çok büyüktü. Bu insanlara oyun oynadıklarını düşündükçe içini sıkıntılar basıyor, yüreği dehlizlere girip çıkamıyordu.
Bu koca kafalı da onu tam iki gündür aramıyor, sanki genç kızın dayanıklılığını ölçüyordu. Ama o daha Ayda'yı tanımıyordu. Genç kızın ne kadar inatçı ve huysuz olabileceğini tahmin bile edemezdi. Okulun kantininde dalgınca yemek yemeye çalışan Ayda, yanına gelip oturan Emel'i bile fark etmeyecek kadar kendi intikam planlarına gömülmüştü.
"Ne o? Karadeniz'de gemilerin mi battı Aydacığım? Ne bu halin?" diye takıldı Emel.
"Hiçç... Yok bir şey! İyiyim ben."
"Hadi hadi... Derdini söylemeyen derman bulamazmış derler arkadaşım. Anlat bakalım. Sabahtan beri bir garipsin zaten. Vallahi dayanamıyorum seni böyle görmeye." Emel ısrarla onu sıkıntılarından uzaklaştırmaya çalışıyordu.
"Ne anlatayım Emelciğim? Hangi birini? Bu kadar ileri nasıl olup da gittiğimizi mi? O insanların yüzüne nasıl bakacağımı mı? Yoksa bu odunsunun hiçbir şey olmamış gibi beni hala aramamasını mı? Offf... İçim daraldı yine. Ben kendi başımı fena halde derde soktum. Şimdi de bir çıkış yolu bulamıyorum." Ayda arkadaşına dert yanarken, telefonu çalmaya başladı.
Sorunlarından en büyüğüydü arayan. Mehmet zebanisi... Madem iki gündür merak edip aramıyordu bu çatlak, şimdi de Ayda açmayacaktı telefonu. Biraz da o çıldırsındı. Israrla çalan telefonu sessiz moda aldı genç kız. Emel'e bakarak sırıttı.
"Açsana telefonu. Belki önemlidir." dedi Emel. "Aramadı diye kızıyordun şimdi de açmıyorsun tatlım. Aklımı karıştırıyorsun Ayda!"
"Açmayacağım. Biraz da o delirsin. Nasılmış bakalım kafa karışması, başka şey düşünememek, bu işten kurtulamamak, iş yapamamak, ders çalışamamak... Kafayı yedireceğim ona. Görürsün bak! Ben bu kadar tedirginim, ondaki rahatlığı görmeliydin Emel. Sanırsın adam her gün bu tür şeyler yaşıyor. Pişkin sapık ne olacak!"
"Ama hayatım, belki önemlidir. Bak yine arıyor. Bence aç. Gerekirse kavga et. Ama böyle yapma. Hem belki sana da iyi gelir. İki gündür hiç iyi değilsin!" Emel ona akıl vermeye çalışırken bu kez kendi telefonunun çaldığını fark etti. Arayanın kim olduğuna dikkat etmeden açtı genç kız telefonu, "Efendim?" diyerek.
Mehmet'in sesi yankılandı telefonda, "Merhaba Emel! Mehmet ben. Ayda yanında mı?"
Ne cevap vereceğini şaşıran Emel, çaresizce gözlerini devirerek derin bir iç çekti ve "Ah, sana da merhaba Mehmet!" derken Ayda'nın vereceği tepkiyle, Mehmet'e cevap vermeye hazırlandı.
Ayda bir eliyle olumsuz anlamda işaret verirken sessizce 'Yokum ben' diye Emel'e sorusunun cevabını verdi. "Ben yemek yiyorum. Ayda az önce kütüphaneye gitti."
Sinirlenmişti Mehmet. Fakat Emel'e kızmak için bir nedeni yoktu. "Anladım. Söyler misin lütfen beni acil arasın. Kusura bakma. O açmadığı için seni rahatsız ettim. Notumu iletirsen sevinirim. Hoşça kal!"
Şaşkınca, "Rica ederim. İletirim tabii... Sana da." diyerek kapattı Emel telefonu.
Kızgın bakıyordu şimdi Ayda'ya. "Çocukluk etmiyor musun biraz? Bak bana da yalan söylettin. Aşkolsun! Zaten adam çok sinirli. Ben bile çekiniyorum ondan. Bana neyse?! Ara şunu hadi. Valla buradan bir yerden çıkıp yalan söylediğimi anlayacak diye ödüm kopuyor ha!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYCADISI
RomanceAycadısı...Masumiyetin Altın Çağı'dır... Karşılaşmadır... Çünkü;kendi kendileriyle savaşan ve aşkı inkar eden,hayatta bambaşka yerlerde olmayı hedefleyen iki zeki, çekici,başarılı ve sosyal insanın aynı apartmanda altlı üstlü komşu olmasıyla baş...