İyi okumalar...
Anayolda düz bir şekilde yaklaşık beş kilometre ilerleyip sağa saptığında birbirinden dev gökdelenler görüş açısına girmeye başlamıştı Davis'in. Dış görüntüsüyle ben buradayım diye bağıran tamamen camla kaplanmış büyük binanın önünde durduklarında arabadan inmeden önce mırıldandı.
"Gel bakalım çaylak."
Onu son iki katta bulunan gizli üs ofislerine sokamayacağını bildiği için asansöre bindikten sonra en üst katın tuşuna basıp beklemeye başlamıştı.
"Üs burada mı?"
Çaylağın üsse dair şu an için bir şeyler bilmemesinin daha doğru olduğunun farkındaydı. Kapılar açıldığında çaylakla birlikte tablo asılı duvarın hemen önüne ilerleyip etrafa bakınmaya başladı.
Elinde çöreğiyle gezen kumral kadını gördüğünde -adını yine unutmuştu- gülümseyerek yanına ilerlemeye başladı Davis.
Tanıdık birini görmesi iyi olmuştu.Bu kadının yaptığı makyaj ve giyinme tarzı 'kendime yatacak birilerini arıyorum' diye bağırırken nasıl olmuştu da üs'te çalışabilecek kadar başarı edinmişti merak ediyordu. Sonuçta üsse özellikle masa başı pozisyonları için yalnızca gizlilik güvencesi verebilen akademik anlamda başarılı insanlar alınıyordu.
"Merhaba, bu arkadaşım Jake. Kısa bir süreliğine onunla durmanı rica etsem? Alt katlarda biraz işim var, benimle sürüklenmesini istemiyorum."
Yukarı katı belli etmeden işaret ettiğinde elindeki çörek ile çaylağına hayranca bakmaya devam eden kadın hızla başıyla onayladı.
Tanrı karşısındaki adamı işinin olmadığı bir günde saatlerce kafa yorarak yaratmış olmalıydı. Vücudunu uzun uzun süzerek yüzüne çapkın bir gülümseme koyduğunda karşısındaki adamın asansöre ilerleyen burnu büyük sürtüğün peşinden seslenişi sinirini hafiften de olsa bozmuştu.Arkasından tereddütle seslenen çaylağını umursamayıp asansöre binerek kapısını kapattı Davis. Boynundaki anahtarı ilgili bölmeye sokup parmak izini okuttuğunda en üst kata kısa sürede ulaşıp babasının odasına doğru ilerlemeye başlamıştı. İlerlerken bir tarafının gitmemesi gerektiğini söyleyişini duymazdan gelmeye çalıştı, azar yiyeceğinin farkındaydı.
"Gab?"
Duyduğu ses ile heyecanla soluna döndü.
"Rose?"
Rose yanına ilerleyip hızla kendisine sarıldığında aynı içtenlikle karşılık vermişti.
Bu kadın hayatında sempati duyduğu sayılı insanlardan biri olmayı en kolay başaran kişiydi."Eğitmen olduğunu duydum? Seninle gurur duyuyorum güzelim."
Gülümseyip yeniden boyu kendisinden uzun kadına sarıldığında sırtının sıvazlandığını hissetmişti.
"Neden buradasın? Eğitim üssünde sorun mu var?"
Kadın merakla sorduğunda başını iki yana salladı.
"Hayır hayır, sadece biraz bunaldım. Biliyorsun kapalı ortamlarda pek duramıyorum. Sen ne zaman döndün Japonya'dan?"Hafifçe gülümseyip kolunu omzuna attı manevi annesi diyebileceği kadın.
"Baban Trisha ile birlikte. İstersen sana bir kahve ısmarlayayım da bunları ayakta konuşmayalım ne dersin?"
Reddedip babasının odasına ilerlemeye başladığında ardından Rose'u da sürüklemeye başlamıştı Davis.
"Güzelim benim biraz işlerim vardı-"
"Benim de işlerim var ama buradayım."
Peşinden sürüklediği kadının sözünü kesip kapıyı açtığında görüş açısına giren Trisha ile göz devirmemeye çalışarak koltuklara doğru ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Oyun
Aksi"Zavallı insanlar ölmeyi, güçlü olanlarsa yaşamayı seçerek intihar ederler Davis. Küçük intikam oyunumun sonunda senin hangisini tercih edeceğini merak ediyorum." - "Ruhunun ölümüne sebep olacak adamken bedenini tedavi etmem garip, değil mi? Seni öl...