Pakette bırakılmış son sigarayı sevmek gibiydi aşk.. Paket doluyken o sıradandı oysa. Yalnız kaldığında değerlendi. Etrafındakiler değiştiriyordu aşkı ve tüm duygular terkettiğinde anladık biz aşkın değerini. Mutluluk bittiğinde, yalnızlıkla başbaşa kaldık. Aşk, mutluluk değildi. Aşk, acının kalıntıları değildi. Aşk, acının annesiydi ve biz acıdan çok sevdik onu. Aşk diri diri gömülmekti, ölmekti.
İlk intihar girişimimi hatırlıyorum. Okuldan gelmiştim, sıradan bir gündü. Mutlulukları bir gecede askıya almıştım ve korkusuzca yalnızlığa gömülmüştüm. Banyoya girip aynada kendime bakmış ve sıradan hayatıma bir kesikte ben atmıştım. Jilet yarası.. Acı insanı güçlendirir, ben kendi gücüme güç kattığımı sanmıştım. Ölümün korkusuzluk olduğunu sanmıştım. Oysa asıl korkusuzluk, tüm yaşananlara rağmen devam etmekti. Karanlığa gömüleceğini bile bile nefes almaktı korkusuzluk. Göğsünü gere gere hayata bağırmaktı..
''Benden aldıklarına rağmen nefesimi alamadın hayat! Nefes alıyorum!!''
Nefes almak mıydı marifetimiz? Hayır, gülümsemekti. Yoldan geçen bir insana samimi bir gülümseme bahşetmek, sokakta yürürken bir çocuğun saçlarını okşamaktı. Yorgunum deyip vazgeçmek değil, ayağa kalkmaktı marifetimiz. Zira, ben kalkamadım..
Alnıma bırakılan küçük öpücüktü beni döndüren hayata. Elimi saran sıcak parmaklardı.. Belki de bir nebze gözyaşı. Gözlerimi araladığımda, rahatsız edici hastahane kokusu yüzümü buruşturmama neden oldu. Elimin üzerinde ki ağırlığa çevirdim gözlerimi. Kumral saçlar girdi görüş açıma. Diğer elimi saçlarına götürmek için hareketlendiğimde göğüs kafesimin altındaki nokta izin vermedi ve acı dolu bir inleme çıktı dudaklarımdan. Açık kahverengi gözler bana döndü. Ateş telaşla ayağa kalktı. Onu sakinleştirmek istercesine gülümsedim.
Çökmüş gibi bir hali vardı. Gözlerinin altında mor halkalar vardı ve buğday tenine nazaran beyazlamıştı sanki yüzü. Hiçbir şey eksilmemişti yakışıklılığından. Yanıma gelmesi için hafifçe yana kaydım ve ona yer açtım. Kahverengi şehrime yağmurlar yağıyordu, ağlıyordu. Yanıma uzanıp kafasını göğsüme koydu. Gözyaşları mavi hastahane elbisemi ıslatıyordu. Koskoca Ateş Arslan, küçük bir çocuk gibi kollarımda ağlıyordu. Gözlerimde ki damlalar kumral saçlarına düştü koca adamın. Bir hıçkırık duyuldu odada. Saçlarının arasına bir öpücük kondurdum.
''Aptal herifin tekiyim. Gözümün önündeyken koruyamadım seni'' boğuk ve ağlamaklı ses iyileşmeyecek yaralar açıyordu ruhuma. Elini tutup yaramın üzerine bastırdım. Elini çekmek istedi ama izin vermedim. Elini biraz daha bastırdım.
''Bu acı hiç Ateş. Sensizliği yaşamış bana bu acı kağıt kesiği. Ağlama, ağlarsan ölürüm. Gözyaşlarının nedeni olduğum için müebbet yerim sensizlikte. Bana bu cezayı verme'' elini yaramın üzerinden çekip parmaklarını parmaklarıma kenetledi. Konuşmadık, sessizlik ilacımızdı bizim. Bir süre sonra düzenli nefes alışverişinden uyuduğunu anladım. Bir insan uyuması ile nasıl huzur verebilirdi? Etrafı saran hastahane kokusu yerine, sevdiğim adamın kokusunu doldurdum ciğerlerime. Kokusu uykumu getiriyordu. Gözlerimi kapatmamak için çabaladım. Bu an bozulmamalıydı. Gözlerim kapanırken son bir kez daha çektim kokusunu içime..
***
Burnuma bırakılan öpücükle açtım gözlerimi. Yüzümde istemsiz oluşan bir gülümseme vardı. Ateş'in gözleriydi ilk gördüğüm. Yorgunluğunu atmış gibiydi üzerinden. Gözaltlarında ki morluklar gitmiş, yüzü canlı rengine geri dönmüştü. O her haliyle kusursuzdu. Ya da benim gözümde öyleydi. Bir katile aşık olmak cesaret isterdi ve ben o cesareti kendimde nasıl bulduğumu anlamıyordum. Güçsüzdüm ben bir kere. Çok çabuk kırılırdım. Hiçbir şeyi zorlamazdım, olmadı der geri çekilirdim. İnsanlardan nefret ederdim ve asla bir adamı bu kadar çok sevebileceğimi tahmin edemezdim.
Ellerim Ateş'in kusursuz yüzüne gitti. Belirgin elmacık kemiklerine nazikçe dokundum. Ellerim yüzünü keşfediyordu şuan. Ateş ise gözlerini kapatmış, huzurla dokunuşlarımı hissetmeye çalışıyordu. Artık onsuz yapabilir miydim? Bu gücü kendimde bulabilir miydim? Ateş'in kokusu olmadan güne başlayabilir miydim? Sanmıyorum. Bu ölümle eş değerdi. Bu, rüzgarda savrulmak yerine fırtınada parçalanmak demekti, korkunçtu. Ateş olmadan nefes almak ürkütüyordu beni. Düşüncelerle birlikte yavaş hareketlerle elim önce boynuna oradanda ensesine gitti. Ensesinde ki saçları parmaklarımın arasından süzülürken, asla yapmam dediğim bir şey yaptım. Dudaklarımla buluşturdum dudaklarını. Elleri belimi bulduğunda ona daha fazla yaklaştım. Beni öpen bir katil değildi. Beni öpen, aşık bir adamdı..
Nefes almak için ayrıldığımızda sıcak nefesini yüzümde hissedebilecek kadar yakındık. Alnını alnıma yasladı ve yutkundu. Yutkunduğunda çıkan adem elması gözlerimin önündeydi. Ellerim omuzlarına gitti. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu ve Ateş'in eli belimin her bir kıvrımını keşfetmekteydi. Özlem kokuyordu dokunuşlarımız. Uzun sessizliğin ardından, Ateş uzaklaşmadan gözlerini açıp gözlerime kenetledi. Yakından daha güzeldi gözleri
''Gökyüzüm dediğim de sorgulamıştın. Şimdi anlıyorum neden sorguladığını. Sen hiç gözlerini bu kadar yakından gördün mü?'' aynı şeyleri mi düşünüyorduk yani. Burnuma bir öpücük daha kondurdu ''Gözlerin yakından uçsuz bucaksız bir gökyüzü gibi görünüyor. Tek bir bulut yok. Sadece masmavi gökyüzü. Huzur dolu''
''Ateş, korkuyorum'' sarıldı sıkı sıkı
''Korkma. Herşey güzel olacak. Belki düşücez, belki yaralanıcaz ama sonunda yine mutlu olucaz'' boynumdan öpüp devam etti ''Güven bana''
''Güveniyorum'' gerçekti bu. Herşeyden daha gerçekti. O na herkesden çok güveniyordum. Benden ayrılıp ayağa kalktı
''Ben doktoru çağırayım'' kafamı salladım sadece. Arkasından bakmak beni ürküttüğü için pencereye çevirdim gözlerimi. Artık gidişini izlemek istemiyordum. Bir kere git demiştim ve gitmişti. Sonrası karanlık. Sonrası uçurum..
İçeri genç bir adam girdi. Kapıyı kapatıp kilitledi ve bana gülümsedi. Çatılan kaşlarım korkuma ortak oluyordu.
''Kimsin sen?'' sesimin duygusuz çıkmasına özen göstermiştim. Adam bana doğru ilerlediğinde hareket etmedim. Korkuyordum fakat belli etmek istemiyordum. Yatağın yanında ki koltuğa oturdu.
''Yeni patronun Kumsal'' güldüm
''Patronum mu?'' dirseklerini yatağa yaslayıp bana yaklaştı
''Evet. Yakında beraber çalışacağız'' telefonuna gelen mesajı okuyup ayağa kalktı. Kapıyı açıp çıkarken döndü ve gülümsedi ''Tekrar görüşeceğiz'' kapıyı kapatmadan arkasından bağırdım
''Yaşarsan belki'' biliyordum. Bana yaklaştığı için Ateş onun cezasını kesecekti. Fakat bu korkuma engel değildi. İnsanlar çok acımasızdı. İç sesim diz çöküp bağırdı
'Tanrım affet beni! İnsanları sevemiyorum ama gerçekten çabalıyorum'
İnsanlardan uzaklaşmak istediğim anlarda oldu. Gitmek istediğim, Başardım da. Gel gör ki, herkesden kaçarken tek bir insana mühürlendim. Ondan başkasını göremez oldum. Verdiği her acıyı minnetle kabul ettim ve başımın üzerinde taşıdım. Bazen mutlulukları ayağımın altına seren adam, yeri geldiğinde dünyamı başıma yıkmayı da bildi. Kasıtlı değildi biliyordum. Biliyordum da, kalp denen organ bunu anlamıyordu. Ne kadar zaman geçerse geçsin değişmiyordu. Eskiyordu ama eksilmiyordu kalp ağrısı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Kokusu
Teen FictionYolum uzun, sırtımda ki yüküm ağırdı. Ben siyahı tekrar mavileştirmeye çalışan aptaldım. Üstü siyahla kapanmış bir mavi geri dönmezdi. Bu siyahın doğasına aykırıydı. Değdiği heryeri çekiyordu karanlığa. Ateş bana dokunduğundan beri çıkmıyordu üzerim...