Kalbin kırılmayacağını öğrendiğim zamanlardı. Geçmiştim aynanın karşısına, solgun yansımama bakıp iç çekmiştim ve haykıra haykıra bağırmıştım kendime. "Kalp camdan değil ki kırılsın!" Kalp kırılmazdı. Kalp hançerlenirdi. Sarfedilen sözlerle bilenir o hançer, parçalara ayırırdı.
Şimdi aynadaki yansımama haykırsam, yansımam bile beni görmezden gelirdi. Hiçleştiğimi, yok olduğumu biliyordum. Fakat hiç bu kadar karanlığa battığımı hissetmemiştim. Nesnelere dokunamayan bir hayalet gibiydim. İnsanlar orada olduğumdan habersizdi. Boşlukta çırpınıyordum. 'Buradayım' diyordum. 'Buradayım, görün artık beni!'
Yanağıma bir öpücük kondurulduğunda gözlerimi çektim gün ışığında güneşe benzeyen gözlerden. Ona ait küçük bir parça yanağıma bir öpücük kondurmuştu. "Teşekkür ederim" dedi tatlı ses tonuyla. Kollarımdan çıkıp ona koştu. Ateş'in büyük elini tuttuğunda, minik elleri koca ellerin arasında kaybolmuştu.
Gözyaşlarımı gözlerime hapsedip, ona doğru ilerledim. Gözlerimi gözlerinden sakınarak, babasına benzeyen çocuğun önünde diz çöktüm. Ellerim yanaklarına gitti. Yumuşak tenini okşadım. Avuçlarımın arasındaki yüzü gülümsüyordu. "Adın ne senin?" Ağlamak üzere olan sesime engel olamamıştım. Susmamıştı dilim. İçimi kemiren soruyu sormuştu minik bedene. "Deniz." Deniz... Onun adını vermişti oğluna. Ağabeyimin adını...
Boşta olan elini tuttum. Gözyaşlarımla ıslanan dudaklarıma götürdüm. Küçük eline öpücükler bıraktım. "Kumsal!" Enes'in endişe dolu gözlerine baktım. Buradan gitmem gerekiyordu. Buradan uzaklaşmam gerekiyordu. "Tanıştığıma memnun oldum Deniz. Umarım tekrar görüşürüz." Uzanıp saçlarının arasından kokusunu içime çekerek öptüm. Ateş'in tenine özel olan çikolata kokusu, oğlunun teninede bulaşmıştı. Bu koku... Babasının ona armağanıydı.
Bu süre içerisinde sessizliğini bozmayan Ateş'in yanından geçerek Enes'e adımladım. Her adımda artan gözyaşlarımla, Enes'in kollarına teslim ettim güçsüz bedenimi. Saatlerce koşmuşta nefessiz kalmış gibiydim. Son durağım Enes'in kollarıydı. Titrememi durdurmak istercesine sımsıkı aldı kollarının arasına. Sardı sımsıkı. "Özür dilerim." Saçlarımı okşarken mırıldandı. "Özür dilerim, seni yalnız bırakmamalıydım"
Arkamızdan bizi izleyen bir çift gözü hissediyordum. Daha sıkı sardım kollarımı beline. "Götür beni buradan." dedim boğuk çıkan sesimle. Kollarımı kendime çekip, yürümeye başladım. Arabaya binip, kafamı cama yasladım.
Enes'in arabadaki gergin havayı dağıtmak için açtığı radyo, gözyaşlarımı engellemiyordu. 'Zannetme yaptıklarını affedebilir seni unutabilirim' diyordu. Söylemek istediklerimi söylüyordu. Birkaç satıra sığdırıyordu içimdeki acıyı. Sustum bende. Sahip çıktım gözyaşlarıma ve mırıldandım.
"Seni affedemem.."
****
Saat 03.46.. Güneşin doğmasına çok az kaldı. Ben elimde bir kadeh ve sigaramla penceredeyim. Bu kaçıncı kadeh hatırlamıyorum. Kadehime eşlik eden şarkıya kaptırmışım kendimi, hafif hafif mırıldanıyorum. "Bir veda busesi bile bırakmadan gitti.."
Güzel bir vedayı haketmiştik oysa. Bize yakışan bir vedayla 'Hoşçakal' demeliydik birbirimize. Kadehi pencerenin kenarına bırakıp ayağa kalktım. Kültablasında alevlenen sigarama ihanet edercesine uzaklaştım pencereden. Söndürmemiştim. O yarım bırakılmayı haketmiyordu. Derdimi paylaşmıştı saatlerce. En azından o yarım kalmamalıydı.
Odama gidip, onu tanıdığım gün üzerimde olan siyah elbiseyi giydim. O gün ki kız değildim. Artık ellerinde kan olan, yarasıyla alay eden bir kızdım. Saçlarımı elimle dağıtıp aynada kendime baktım. Gözlerimin söylediklerini görmezden gelirsek, o günki gibiydim. Oysa gözlerim çığlık çığlığa haykırıyordu acısını. Yansımam 'Yapma' diyordu bana. Mecburdum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Kokusu
Подростковая литератураYolum uzun, sırtımda ki yüküm ağırdı. Ben siyahı tekrar mavileştirmeye çalışan aptaldım. Üstü siyahla kapanmış bir mavi geri dönmezdi. Bu siyahın doğasına aykırıydı. Değdiği heryeri çekiyordu karanlığa. Ateş bana dokunduğundan beri çıkmıyordu üzerim...