Uzatıyorum ellerimi içimde ki kız çocuğuna. Sanki tutmamakta, beni yalnız bırakmakta kararlı. Bağırıyorum içimde ki çocukluğumun peşinden 'BÜYÜMEK İSTEMİYORUM' diye, bakmıyor bile yüzüme. Kırgınım, yorgunum, yaralıyım.. Ama en kötüsü henüz yıkılmadım. Belki yıkılsaydım, başkası sırtlanırdı omuzlarımda ki yükü. Tökezliyorum, çöküyorum dizlerimin üstüne boşlukla savaşıyorum. Sonra 'daha görmem gereken yollar var' deyip tekrar kalkıyorum ayağa. Çünkü düzene sokmam gereken bir hayatım var.
Yeni iş, yeni dostlar, yeni ev, yeni hayat.. Çoktan başlamıştı benim savaşım. Çalışmaya başladığım barda 2. haftamdı. Çoktan yeni dostlar edinmiş, sahte gülümsememi yerleştirmiştim yüzüme. O geceden sonra görmemiştim gerçek Ateş'i. Evet, gerçek Ateş'i. Çünkü barda, sokaklarda, alışveriş merkezlerinde, otobüslerde her yerde onu görüyordum. Herkes biraz daha ona benziyordu zamanla. Fakat içimde ki acı gün geçtikçe azalıyordu. Geçiyor muydu? Unutuyor muydum?
Kafamı iki yana sallayıp, bar bankosunun üzerinde ki bardakları topladım. Köşede ki taburede oturan Enes'i gördüğümde göz kırptım. Yanına adımlayıp, tezgaha yaslandım ve içten gülümsememle baktım. 2 haftadır iyi dost olmuştuk. Hergün geliyordu ve sabaha kadar içiyordu. Zil zurna sarhoş olunca sabah onu evine bırakıyordum. " Kötüyüm" dedi hüzünlü bir ifadeyle. Her halinden belli oluyordu. Bir bira alıp, ona doğru ittim. Tezgahın üzerinden kayan şişenin çıkardığı sesle kafasını kaldırıp yamuk gülümsemeyle baktı "Yavaş başlayalım diyorsun.." kıkırdadım "Yavaş gidelim diyorum. Dün gece ki gibi sızmış bir adet Enes'i arabaya taşımak istemiyorum" mahçup bir şekilde baktı "Dün gece için üzgünüm" gözlerimi kıstım "Neyin var anlat hadi" yandan gelen sesle beni çağırdıklarını anladım ama Enes'e bakmaya devam ettim. "İşine devam et. Sabaha kadar zamanımız olacak" kafamı sallayıp, tezgahın diğer ucuna gittim. Takım elbiseli adam, burada oldukça ilgi çekiyordu. "Ne alırdınız" sesim soğuk ve mesafeliydi. Burada ki insanlara böyle davranmak en mantıklısıydı. Fazlasıyla sıkıntılı görünen adam, ne içmek istediğine karar veremiyor gibiydi. Ağır birşeylere ihtiyacı var gibiydi.
Bir viski bardağına Chivas Regal doldurup uzattım. Kaşlarını kaldırarak baktığında gülümsedim ve kristal bardağı işaret ettim "Favorimdir. Kafam bozulduğunda içerim. Dertli görünüyorsun" yüzünü sıvazladı "İyi gelecek mi?" kafamı iki yana salladım "Burada ki hiçbir içki acıyı almıyor. Hatta dünyada acıyı alabilecek içki yok. Sadece uyuşturur. İçmek birşeyleri değiştirseydi, dünyanın en mutlu insanı olurdum"
****
Tezgahı silip, Enes'in yanına ilerledim. Güneş birazdan ufukta kendini gösterecek ve insanların rutin telaşı başlayacaktı. Ayakta durmakta zorlanan Enes'in kolunun altına girdim "Gel bakalım baş belası" sarhoşluk kokan bir şekilde güldü "Tatlıyım ama" istemsiz bir şekilde güldüm devam etti "Arkadaşım gelecek beni almaya arabanın anahtarı sende kalsın" kaşlarımı kaldırdım. Her ne kadar itiraz etmek istesem de sarhoş olduğu için uğraşmadım. Kapıdan çıkıcakken, karşımıza çıkan iri cüsseyle duraksadım. Enes tökezlediğinde iri cüsseli adamın yüzüne bakamadan, Enesle ilgilenmeye başladım. Bir elim omuzunda, diğer elim ise yüzündeydi. Hafif dokuşlarla, yarı kapalı gözlerini açması için uğraşıyordum. "Enes iyi misin?" mırıldanarak bana yaklaşıp, ellerini belime koydu ve yüzünü boynuma gömdü. Hangi insan ayakta sızabilirdi? "Enes'i arabaya götüreyim mi? Yoksa böyle iyi misin?" sesin geldiği yöne baktığımda, gözlerime inanamadım. Hayır, o değildi. Bilinç altım bana oyun oynuyordu. Gözlerimi başka bir yöne sabitleyip, derin bir nefes aldım "Daha fazla böyle duramayız" Enes'i benden ayırırken burnuma dolan koku, başkasına ait olamazdı. Bu.. oydu. Bu sefer gerçekti. Enes, gözlerini hafifçe aralayıp elimi tuttu "Yanımda kal" günlerdir neşeli olan çocuk, şuan karanlıktan korkmuş küçük bir çocuk gibi kalmamı istiyordu. Onun yanında kalamazdım ama annesine sığınan küçük bir çocukmuş gibi görünürken de bırakamazdım.
'Vicdanı bir kenara bırak' dedi içimde var olduğundan bile haberdar olmadığım ses. Sadece baygın bir şekilde bakan mavi gözlere odaklandım. Elini sımsıkı tutup fısıldadım "Buradayım" Ateş'in çenesi kasılmıştı. Arabaya ilerlerken, Enes'in eli elimdeydi. Düşmekten korkarmışçasına sımsıkı tutuyordu elimi. Enes'i arabaya yerleştiricekken, zorla ayırdım elimi elinden. Ateş, Enesi arabanın arka koltuğuna yerleştirirken, arkamı dönüp ilerlemeye başladım. ''Birtek benim elimi bırakıyorsun zaten" arkamdan gelen sesle duraksadım. Ne yüzle bunu söyleyebilirdi. Hatırladıkça sızlayan yanağıma gitti elim. Hızla arkamı dönüp, bağırdım "Bakmaya kıyamıyordun bir zamanlar" omuzlarını düşürdü "Şuanda da bakmaya kıyamıyorum" güldüm "Hayır, bakamıyorsun. Yüzüme utancından bakamıyorsun. Artık gözümde o kocaman kalbi olan adam değilsin. Hiçsin.." arkamı dönüp yürümeye devam ettim. Sessiz kalmıştı. Söyleyecek birşeyi yoktu çünkü. Yağmur hafif hafif çiseliyordu. Huzurlu ana kendimi kaptırıp kulaklıklarımı taktım
Aramak sormak ve nihayet
Kabullenmek evsizliği..
Sanırım hayatımın özeti buydu. Yalnızdım ben bu yolda. Ne çıkar yolum vardı ne elimden tutanım. Düşsem de kendim kalkacaktım. Hayatımızdan mavi parçalar kopuyor, siyaha dönüşüyorduk. Kopan mavi parçalar sararıyordu yıllar arasında. Yolum uzun, sırtımda ki yüküm ağırdı. Ben siyahı tekrar mavileştirmeye çalışan aptaldım. Üstü siyahla kapanmış bir mavi geri dönmezdi. Bu siyahın doğasına aykırıydı. Değdiği heryeri çekiyordu karanlığa. Ateş bana dokunduğundan beri çıkmıyordu üzerimde ki siyah leke. Gün geçtikçe dağılıyordu bedenime. Bir virüs gibi kanıma karışıyor, yavaş yavaş çekiliyordum aydınlıktan. Bulacaktım tedavisini. Ölmek pahasına söküp atacaktım bu siyah lekeyi. Ve işte o zaman bu siyah leke bana ileride anlatacak bir hikaye bırakıcaktı. Bir hikayem olacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Kokusu
Roman pour AdolescentsYolum uzun, sırtımda ki yüküm ağırdı. Ben siyahı tekrar mavileştirmeye çalışan aptaldım. Üstü siyahla kapanmış bir mavi geri dönmezdi. Bu siyahın doğasına aykırıydı. Değdiği heryeri çekiyordu karanlığa. Ateş bana dokunduğundan beri çıkmıyordu üzerim...