Neden?

41 1 0
                                    

-Kumsal KARA-

Yaşananlara bir isim vermem gerekseydi, korku filmi derdim. Avuç içlerim tırnak izleriyle doluydu. Korkuyordum.. Kendim için değil, Tanrı'nın bana emanet ettiği melek için. Böyle bir dünyada bir meleği korumak kolay değildi.

Birileri bebeğimi benden almaya çalışmıştı ve ben kim olduğunu dahi hatırlamıyordum. Ateş'in gözlerinde ki korku gözle görülebilir derecedeydi. Aşık olduğum adam fazlasıyla endişeliydi. Onu rahatlatmak adına etrafıma saçtığım gülücükler işe yaramıyordu. Kapının açılma sesiyle düşüncelerimden hızla sıyrılıp, kapıda bana gülümseyen Ege ve Burcu'ya baktım. Ege;

"Nasıl hissediyorsun maviş?" aynı şekilde gülümsedim.

"Başımdaki ağrı beni öldürüyor!" Burcu yatağımın solundaki boşluğa oturup bana baktı. Ege ise odada ki koltuğa yayılarak oturdu. Burcu'nun bakışlarından bir sorun olduğunu anlayabiliyordum. "Bir sorun mu var?" Ege'yle birbirlerine baktıklarında emin oldum düşüncelerimden. Kafamdaki kara bulutlar birbirine çarpıp, bir fırtınaya yol açtı. "Bir sorun var!"

"Kumsal sakin ol!" dedi Burcu omzuma dokunarak. Derin bir nefes alarak kendime gelmeye çalıştım. Kapalı gözlerimin ardından binlerce görüntü geçti. Binlerce görüntü birbirlerinin omuzlarına çarparak uzaklaştı benden. Bir görüntü netleşti. Kanatlarım çıktı sanki o an. Hastane odasının tavanı yok oldu ve yavaş yavaş havalanmaya başladım. Kanatlarım gökyüzüne çıkardı beni. Bulutların üzerinde ki yerimi aldım. Bir ses yankılandı o an kulaklarımda.

"Neden! Neden yapıyorsun bunu bana? Ben sana ne yaptım?" Benim sesimdi bu! Benim yakarışımdı. Omzumda ki el yanağıma çıktığında, kanatlarım paramparça oldu ve yere çakıldım.

"Kumsal sana bunu yapan tanıdığın biri. Ateş ve Ege kim olduğunu bulmaya çalışıyor merak etme. Herşey yoluna girecek!" Burcu'nun dediklerini umursamadan tırnaklarımı avuçlarıma gömdüm.

"Beni biraz yalnız bırakın!" Gözlerimi tekrar kapatıp, beynimi yokladım. Kafamın içindeki karmaşa git gide büyüyordu. Kim..Kim bu kadar alçalabilirdi? Benim doğmamış bebeğimden kim, ne isteyebilirdi? 

Kapının sesiyle, dört duvarla baş başa kaldığımdan emin oldum. Gözlerimi aralayıp, karşı duvara baktım. Bomboş bir duvar.. Hiçbir şey ifade etmiyor aslında. Beyaz bir duvar aslında. Ben o duvarı düşüncelerimle siyaha boyadım. 

Gözyaşlarım kendini gösterince vazgeçtim yavaş yavaş siyahlaştırdığım beyaz duvardan ve yastığa koydum başımı. 

Biraz uyku.. Herşey geçecek.. Sadece biraz uyu..

****

Saçlarımda dolaşan ellerle sıyrıldım derin uykumdan. Gözlerimi araladığımda kahverengi saçlar girdi görüş alanıma. Gözlerimi birkaç defa kırpıştırıp doğruldum.

"Ece? Neredeydin sen?" Gülümsedi ama içten değildi gülümsemesi. Farklıydı.. Sanki karşımda ki dostum bana yabancıydı. 

"Kaçıyordum Kumsal. Kendimi cezalandırıyordum!" Kaşlarım çatıldı hafifçe. Ses tonu aynıydı ama beni ürküten bir şey vardı derinlerde. 

"Neden cezalandırıyordun?" Koltuğa oturdu. Oturuşu yavaş ve naifti. 

"İşimi tam olarak yapamadığım için. Yarım kaldı. Bende tamamlamak için geri döndüm." Hızla kalkıp koltuktan, kapıyı kilitledi. O an bir puzzle parçası gibi birleşti herşey. "Sende olupta bende olmayan ne?"

"Sendin!" diye haykırdım. "O sendin! Neden yaptın?" Hızla bana doğru ilerledi. Yataktan kalkmaya çalıştım ama kasıklarımda kendini gösteren sızı izin vermedi. Saçlarımdan tutarak yastıkla bütünleştirdi başımı. Saç köklerimde hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum.

"Ateş'le aramıza giren iki şey var Kumsal. Sen!" İğrenircesine bir ifadeyle karnıma baktı "Ve bebeğin. Ölmeniz gerek." Sıktığım dişlerimin arasından tıslarcasına cevap verdim.

"Hastasın sen!" Ellerini saçlarımdan çekip, başımın altında ki yastığı sertçe çekti. Yapmak istediği şeyi anlayınca, doğrulup tırnaklarımı geçirircesine tuttum kollarını. Kasıklarımda ki sızı olmasaydı daha güçlü olabilirdim.

Tanrım.. Lütfen duy beni. Bebeğime bir şey olmasın.. Tanrım, eğer oradaysan bana yardım et!

"Belkide haklısın. Ama bu beni durdurmayacak." Tırnaklarım kollarını çizerken, kurtarıp kollarını yastığı hızla yüzüme bastırdı. Ellerim yüzünü bulmak amacıyla havada savrulurken, kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Hareket ettikçe ciğerlerim nefes almak için savaşıyordu.

Hayır.. Hayır. Lütfen Tanrım.. Lütfen bana yardım et.

Ellerim saçlarını bulduğunda, hızla çekmeye başladım. Fakat bu onu durdurmadı. Daha sert bastırdı. Kurtulamayacağımı anladığımda çektim elimi ve teslim oldum ölüme. Artık kaçış yoktu. Buraya kadardı işte. Herşey bitmişti. O an karanlığın içerisinde bir umut ışığı doğdu. İnce, tatlı bir ses fısıldadı kulağıma.

"Pes etme anne. Bizim için savaş. Seni bırakmak istemiyorum!"

Bebeğim...

"Kumsal kapıyı aç!" Ateş'in kapının ardında ki sesiyle, yastığın baskısı azaldı. Ece'nin dikkatinin dağılmasıyla kasıklarımda ki acıyı umursamadan dizimi kaldırıp, boşa gelmemesi umuduyla savurdum. Yastık kenara savrulduğunda tüm gücümle bağırdım. 

"Ateş! Yardım et!" 

"Sürtük!" Ece, tekrar bana doğru ilerlerken yatağın yan tarafındaki vazoyu ona doğru fırlattım. Omzuna çarpan vazoyla sersemledi. Onun boşluğundan yararlanarak ayağa kalktım.

Acı yok. Acı yok. Acı yok..

Elim kasıklarımda, zorla birkaç adım attım kapıya doğru ama saçlarımdan tutulup yatağa fırlatılmamla bir çığlık firar etti dudaklarımdan. Aynı anda kırılan kapının sesi... Ateş'in Ece'yi duvara itmesi.. Hastane polislerinin Ece'yi kaldırması.. Herşey saniyeler içinde oldu. 

Biri belimden tutup beni kollarının arasına aldığında, kasıklarımda ki sızıyla bir çığlık daha attım. Bacaklarımın arasında ki sıcak sıvıyı hissettiğimde, Ateş gözlerimin içine baktı. Konuşamıyordum.. Korku ve acı tüm bedenimi sarmıştı. Ben.. Ben meleğimi koruyamamıştım..

"Ateş.. Bebeğim gidiyor!"

Siyahın KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin