Gün yavaş yavaş doğarken, sessiz ve sakince yürüyordum sokakta. Kanımda ki alkol miktarı birkaç saat önce ellerime bulaşan kanı unutturuyordu. Arabamın nerede olduğunu unutup, terkedilmiş gibi görünen sokaklara atmıştım kendimi. Yağmur hafif hafif yağmaya devam etsede, alkolün kanımı kaynatması ve yürümemin verdiği sıcaklıktan deri ceketimi tek hamlede çıkardım. Her hangi bir market aradı gözlerim fakat yoktu. Birkaç sokak daha dolaştı ayaklarım. Sonra bir tekel büfeye rastladı gözlerim. Aradığımı bulmanın mutluluğuyla gülümsedim.
Kolunda ceketi, yağmura ve sert rüzgara rağmen askılı bir tişörtle gezen, siyah giyinimli sarhoş bir kızdım dışarıdan bakıldığında. Sarsak adımlarım sarhoş olduğumun kanıtıydı. Kimse bilmiyordu ki ölü bir bebeğin annesi olduğumu.
Büfenin kapısını zorlukla iterek açtım. Benim yaşlarımda ki bir çocuktu içeride ki. Bana tuhaf bakışına gülümseyerek cevap verdim.
"Camel black lütfen." Gözlerini gözlerimden ayırıp, arkasında ki sigara raflarından çekti aldı istediğim sigarayı. Önünde ki çakmaklardan hangisi gelirse elime alıp koydum paketin üzerine. Bir an olsun bakmadım çakmağa. Ceplerimi karıştırdım para bulmak umuduyla. Bir kağıt parçası geldi elime çıkarıp baktığımda yirmilik olduğunu gördüm ve gülümseyerek uzattım tuhaf bakışlar saçan çocuğa. Arkamı dönüp gidecekken durdum. Ve tekrar baktım çocuğa.
"Fahişe değilim. Sadece sarhoşum ve tek istediğim sigara. İnsanları görünüşlerinden yargılama süt oğlan. İyi sabahlar dilerim.." Büfeden çıkıp, sönmek üzere olan sokak lambasına doğru kaldırdım. Beyazdı çakmak. Paketin siyahlığına rağmen.
Tanrım.. Bilmeden yaptığım seçimler bile siyah beyaz. Neden? Neden böyle yarattın beni?
Güneş kendini göstermeden evde buldum kendimi. Bu sefer anahtar bulmak umuduyla karıştırdım ceplerimi. Yoktu.. Eğilip paspasın altında ki anahtarı aldım ve açtım çürümüş ceset kokan evimin kapısını. Sadece benim burnum algılıyordu çürümüş ceset kokusunu. Burcu'nun evin her köşesine sıktığı çiçek kokulu oda parfümünün yanı sıra ceset kokuyordu ev..
İçeri girdiğimde koltukta uyuyan Ege yerine, televizyonda sabah haberlerini izleyen bir süliete rastladım. Dikkatlice baktım ama seçemedim kim olduğunu.
"Ege?" diye mırıldandım sessizce.
"Evde sadece ikimiziz Kumsal. Deniz'i Ege ve Burcu'yla gönderdim." Ateş'in mekanik sesine aldırmadım. Deniz'i neden gönderdiğini düşündüm sadece. Saat 6.20 ydi.
"Neden?" Ayağa kalkıp bana doğru döndü.
"Neden?" dedi benim sorumu yenileyerek. "Neden yaptın bunu?" Kaşlarımı kaldırdım.
"Neyden bahsettiğin hakkında fikrim yok!"
"Gecenin bir yarısı bir polis beni arayıp, Ece'nin öldürüldüğünü söylüyor. Seni kontrol etmek için odaya bakıyorum ama yatakta uyuyan oğlumdan başka kimseyi bulamıyorum. Neredeydin Kumsal?"
"Biraz kafamı dağıtmak için çıktım. Ece'nin ölümüyle alakam yok." Onun ses tonunun aksine rahat bir ses tonu kullanıyordum. Bana doğru attı tüm adımlarını.
"Onu öldürdün!" Bir adım da ben atıp aramızda ki mesafeyi kapattım.
"Evet öldürdüm. Ve şu an görüyorum yüzünde ki hüznü. Bebeğine bu kadar üzülmedin sen. Çünkü Eceyle birlikte olmanı engelleyen benim hamile olmamdı değil mi?"
"Saçmalıyorsun.."
"Sevgilini öldürdüğüm için üzgün değilim. O bir bebek katili." Omuzlarımdan tutup sarstı beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Kokusu
Teen FictionYolum uzun, sırtımda ki yüküm ağırdı. Ben siyahı tekrar mavileştirmeye çalışan aptaldım. Üstü siyahla kapanmış bir mavi geri dönmezdi. Bu siyahın doğasına aykırıydı. Değdiği heryeri çekiyordu karanlığa. Ateş bana dokunduğundan beri çıkmıyordu üzerim...