"Baban Seni Biliyor Küçük.."

48 3 1
                                    

Babaannemin küçük köy evini hatırlıyorum. Küçük, ahşap bir evdi. Sıcacık sevgi kokardı benim babaannem. Onun yanına en son gittiğim zamanlarda 7-8 yaşlarındaydım. Onun için sonbahar yapraklar dökülmeden gelmezdi. Her sabah mutfak penceresinden evinin önündeki çınar ağacının yapraklarına bakar, sonbaharın gelip gelmediğine kanaat getirirdi. Babaannemin en sevdiği mevsimdi sonbahar.. 

Bir kış çocuğu olmama rağmen, bende severdim sonbaharı. Hesaplarıma göre benim bebeğim bir sonbahar çocuğu olacaktı. Eğer doğacak olsaydı...

Ona yaşam verdiğim için benden nefret etmesini istemiyordum. Ona sahte bir cennet kuramazdım. Fakat ona bu siyahlarla dolu dünyadan önce cennete kavuşturabilirdim. 

Üzgünüm bebeğim.. 

Kafamı kaldırıp Burcu'nun gözlerine baktım. Yaşlarla dolu yeşil gözlerine gülümsedim.

"Bu onun için en iyisi Burcu."

"Onu öldüreceksin." 

"Henüz kalbi bile atmıyor."

"Atacak."

"Atmamalı.." 

Hüsrana uğramış bir şekilde omuzlarını düşürdü. Ellerini uzatıp karnıma dokundu. Yaşlar yavaşça gözlerinden çenesine doğru bir yol izlerken, gözlerimi kapattım. Ağlama! Ağlarsan vazgeçeceksin. Ağlama...

"Baban seni biliyor küçük. Onun bebeği olduğunu biliyor." Kaşlarımı çattım. Söylemiş miydi?

"Söyledin mi Burcu? İnanamıyorum sana!" Kafasını iki yana salladı.

"O hep biliyordu Kumsal. Egeyle konuştum. Bir an bile şüphe etmemiş ki.. Şaşkınlıktan sorduğu bir soruymuş." Bundan sonra bir anlamı yoktu ki.. Birkaç saate benimle olmayacaktı miniğim. Saatler sonra, daha görmeden gökkuşağını, daha açamadığı gözlerini kapatacaktı dünyaya. Ve onun katili ben olacaktım. Annesi..

"Kumsal Hanım, sizi hazırlayalım." Hemşirenin yüzüne bakmadan ayağa kalktım. Gözlerim hapsettiği yaşları serbest bıraktı. Bir yerde okumuştum.. Doğmadan ölen bebekler annelerini beklermiş.

Sende beni bekleyecek misin miniğim..

                                                                                         *****

"Doğru olan buydu Kumsal Hanım." Gülümseyen doktora, yaşlı gözlerimle cevap verdim. Elbisemi düzeltirken kapıya ilerledim. Bir hıçkırık firar etti dudaklarımdan. Kapıyı açarken, elimle ağzımı bastırıp hıçkırığımı durdurmaya çalıştım. Kapıyı açtığımda, açık kahverengi gözler oldu ilk gördüğüm. Ağlıyor muydu? Neden kızarmıştı gözleri?

"Geç kaldım değil mi? Benim suçum... Benim deseydim, babası benim deseydim. Emin olduğum halde hiçbirşey söylemeden gitmeseydim yaşayacaktı o." Burcuya baktım. Ege'ye sarılmış ağlıyordu.  Ateş, açık kapıdan içeriye baktı. "Bebeğimizin cinayet mahalli burası öyle mi?" Yumruk olan ellerine uzattım ellerimi. İtmesini bekledim ama o yumruk olmuş ellerinin arasına aldı ellerimi.

"Yapamadım.." dedim hıçkırıkla karışık. "Ona kıyamadım." 

O yüzünde ki rahatlamayı, derin bir nefes alışını hiçbir zaman unutamayacaktım. Burcu, Ege'den ayrılıp bana ilerledi.

"Ölmedi mi?" kafamı iki yana salladım. 

"O.. Çok masum. Yapamazdım." Ateş, önümde diz çöküp ellerimi bıraktı. Saniyeler sonunda karnımdaydı az önce ellerimi avuçlarının arasına hapseden eller. Bebeğimin olduğu yere dokunup fısıldadı.

Siyahın KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin