Suçlar.. İnsan suç işlemek için programlanmış robotlar gibi geliyor bu sıralar bana. Bileklerini sıkıca kavraya kelepçeler ve ardından dört duvar arasına hapsedilmek bile engelleyemiyor suçu. Bir de intikam uğruna hayatından, varlığından ve sevgisinden vazgeçecek kadar cesaretli insanlar vardır.. Onlar intikamı bir jilet gibi dayayıp şah damarına, hayata bağlayan tek damarını düşünmeden parçalar. Kan yerine simsiyah acı fışkırır kesikten. Avuçlarının arasındaki yapışkan siyah sıvıya gülümser insan. İntikam.. İnsanın kendini kurban etmesidir.
"Geldik." Saatlerdir tek kelime etmeyen Onur'un dudaklarından çıkan kelimeyle indim arabadan. Anılarla paramparça olmuş şehrin tam ortasındaydım şu an. Dalından kopmuş bir çiçeği, dalına geri yapıştırsan da solardı ama ben yeniden canlanmış gibiydim. Birkaç sokak ötede hayatımı baştan yazmıştım mesela bu şehirde. O karanlık silüeti bir yabancı sanarken, geçmişimin karanlığında yoğurulmuş bir adam olduğundan habersizdim. En az, ana rahminden yeni ayrılmış bir bebek kadar habersizdim herşeyden.
Sokak lambasıyla ay ışığının birleşimiyle canlanıyordu İstanbul'un güzel, kahırlı sokakları. Yalnızsın dedi içimde ki kız çocuğu. Yalnızız dedim içten içe.
Polisler, Niğde de olduğumuzu öğrenmiş heryerde bizi aramaya başlamışlardı. Geri dönmüştük işte ait olduğumuz yere. İstanbul'un pisliğine bulaşan insan, temizlenemiyordu bir daha. Bileklerimde daha şimdiden hissediyordum soğuk kelepçeleri. Çok az kalmıştı ellerimi ters kelepçeye vurmalarına.
Arabayı yolun ortasında bırakıp, elini uzattı bana Onur. Şu an onun elinden başka hiçbir el kurtaramazdı beni karanlıktan. Elimi avucunun arasına teslim ettiğinde, sıkı sıkı tutup yürümeye başladı. Nereye gidecektik? Nasıl saklanacaktık? Nasıl temizlenecektik?
Kaç sokak bıraktık ardımızda, kaç adım gittik bilmiyorum ama ayaklarım bedenime istifa mektubunu basmak üzereydi. Çok geçmeden siyah bir araba çıktı karşımıza. İçinden çıkan takım elbiseli adamları gördüğümde korkuyla geri çekilsemde, Onur güven verircesine sıktığında devam ettim. Endişe tüm bedenimi bir uyuşturucu gibi sararken Onur'un varlığına tutundum. Adamlar ceketlerini ilikleyerek karşıladılar bizi. Arka koltuğun kapısını açıp, yuvası dağılmış karıncalar gibi dağıldılar farklı sokaklara. Onur'un amacı neydi bilmiyorum ama ona güvenmekten başka çarem yoktu. Bir adam şoför koltuğuna yerleşip, dikiz aynasından Onur'a sorun yok dercesine bir bakış atıp, arabayı çalıştırdı.
Başımı koltuğa dayayıp kapattım gözlerimi. Tüm anılar göz kapaklarımın iç kısmına yapışmışçasına geçerken gözlerimden, yolun bitmesini bekledim.
Ağabeyimle oturduğumuz masaya yaklaşan bir adam. Deri ceketini düzeltirken, dudaklarına yerleştirdiği samimi gülümsemesiyle yaklaşıyor bize.
Anılar.. Çok acımasızlar..
Omzumu esir alan narin bir dokunuşla irkildim.
"Seni bekliyorum." dedi gözlerine baktığım adam büyük bir ciddiyetle. Çevreme bakındım bir an. Burada olmak.. Yıllar geçmiş gibi sanki. Yavaşça arabadan inip, hasretle adımladım eve doğru. Işıklar yanmadığına göre uyuyor olmalıydı cennet bakışlı iki adam. Biri minicik avuçlarında benim yaşamıma çiçek açtırıyor, diğeri yılların yaşanmışlığı kokan dudaklarıyla veriyordu ölüm emrimi. Birinin dudakları değince dudaklarıma uçup gidiyordu yaşanmış tüm kötülükler.
Bir veda vardı bu işte. Herşey o kadar netleşmişti ki, Onur sevdiklerime veda etmemi istemişti.
Kapıya ulaştığımda, paspası kaldırıp anahtarı aldım. Hep unuturdu anahtarını. Yalnız bir adamdı. Eve geldiğinde kapısını açacak insan olmuyordu çoğunlukla o yüzden hep paspasın altında bir anahtar bulundururdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Kokusu
Novela JuvenilYolum uzun, sırtımda ki yüküm ağırdı. Ben siyahı tekrar mavileştirmeye çalışan aptaldım. Üstü siyahla kapanmış bir mavi geri dönmezdi. Bu siyahın doğasına aykırıydı. Değdiği heryeri çekiyordu karanlığa. Ateş bana dokunduğundan beri çıkmıyordu üzerim...