Ölüm burnumun dibindeydi bu sefer. Daha patlamadan silah, burnumdaydı barutun kokusu. Hissedemeyecektim bile ölümü. Ani gerçekleşecekti herşey. Oysa nasıl isterdim sevdiğim adamın gözlerine bakarak ölmeyi fakat izin vermemişti buna. Yoğun kahverengi gözler yerine, uçsuz bucaksız denize bakıyordu gözlerim. Dua ettim içimden 'Son bir kez..Son bir kez daha bakayım onun gözlerine' diye.
Gözlerim kapalı beklerken beynimi parçalayacak kurşunu, kafamın arkasındaki baskı yokoldu. Yerini kaslı kollar aldı. Bedenimi saran kaslı kolların sahibi omzuma başını koymuş ağlıyordu. Hareket edemedim. Gerçeklerin ağırlığı vardı bedenimde. Gerçekler hep acıtır demiştim, acıtmıştı.
''Yapamam. Silerim herşeyi kendimi silerim bu hayattan ama sana kıyamam Kumsal'' gözyaşlarım izinsiz akarken çekti beni uçurumdan. Kendisine çevirdi ve kafamı göğsüne yasladı. Saçlarıma düşen gözyaşları, bir adamın acısının simgesiydi. En ağır yükü o taşıyordu aslında. Sırlar ona da ağır gelmişti belliydi. Aşık olmaması gereken bir kadını sevmişti. Onun için sadece kurban olmalıydım. Duygusuzca ve vahşice öldürmeliydi beni. Beni kendinden ayırıp yerdeki silahını ve telefonunu eline aldı uçurumdan aşağıya attı. Bana dönüp kollarını açtı gözyaşları dinmemişti henüz. ''Bak tertemiz geldim sana. Affet beni'' bir iki adım geriledim. Onu sevsem de yapamazdım. Artık onunla kalamazdım. Bu adam, babamın beni öldürmesi için gönderdiği bir tetikçiydi. Sırf beynimi parçalamak için babamla anlaşmıştı. Bu adam benim sonumu yazmıştı. Ellerine bulaşmıştı benim yalnızlığım. Temizlenmezdi artık. Silahını atmakla olmuyordu. Onu kirleten bendim. Beni de atmalıydı burdan.
''Yapamam Ateş. Ya beni öldür yada gitmeme izin ver'' gözlerinden geçen duyguyu anlamak güçtü. Onu arkamda bırakarak yürümeye başladım. Birden bir el kolumdan tuttu.
''Gidemezsin izin vermem. Gerekirse kaçırırım tekrar seni. Kapatırım odaya. Başa sararız. Yeter ki yanımda ol''
''İstemiyorum seni anlamıyor musun?'' koluma kenetli parmaklarını gevşetip geri çekildi. Arabayı gösterdi
''Git o zaman'' yüzüne son kez baktım. Arabanın sürücü koltuğuna geçtim ve arabayı çalıştırmak için anahtarı çevirdim ama çalışmadı. Gözyaşlarıyla tekrar denediğimde çalıştı arabayı geri vitese alıp sürmeye başladım ama kalbim kalıyordu orada. Canım yanıyordu. Yalan söylemiştim ona istemiyorum derken. Acı kendini gösteriyordu. Bu acı birinin beynini tırnaklarıyla parçalaması gibiydi. Şu an bu acıyı dindirmenin iki yolu vardı. Ya gidip sarılıcaktım ona yada arabayı sürecektim uçurumdan aşağıya. Birden arabayı durdurup indim. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Acı dolu bakıyordu açık kahverengi gözler, gitme diyordu sanki. Gidemiyordum bende. Aklım kalıyordu, kalbim kalıyordu. Ruhum kalıyordu onda. Öyle bir karışmıştı ki bana, ben tek başıma ben olamazken, onunla biz olmuştuk. Ona doğru koşup sarıldım. Beni kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı
''Gitmem. Gidemem. Gidersem ölürüm'' kokumu içine çekti ve fısıldadı
''Gitme. Gidersen ölürüm ufaklık''
***
''Papatyalar solunca kokmaya başlar. Ne tuhaf dimi bir varlığın öldükten sonra güzel kokması'' Ateş'in sorusu beni gülümsetmişti
''Tuhaf olan sadece o değil. Koparılan bir papatyanın ölmesi, renginin solması zaman alıyor. Oysa dalından koptuğu an ölmeli. Acısız, zamansız, ansızın çalmalı kapısını ölüm'' Ateş sırtını duvara yaslamış oturuyordu bende onun güçlü gövdesine sırtımı yaslamıştım. Kollarını daha sıkı sarıp saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu.
''Asıl tuhaf olan cehennemde meleğimi bulmam. Yolunu kaybetmiş bir melek var kollarımda''
''Cennetten kovulmuştur belki'' kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Elektriklerin gitmesinin ardından mum ışığında oturuyorduk. Dışarıda yağan yağmurun ve Ateş'in sesiydi huzur veren
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Kokusu
Genç KurguYolum uzun, sırtımda ki yüküm ağırdı. Ben siyahı tekrar mavileştirmeye çalışan aptaldım. Üstü siyahla kapanmış bir mavi geri dönmezdi. Bu siyahın doğasına aykırıydı. Değdiği heryeri çekiyordu karanlığa. Ateş bana dokunduğundan beri çıkmıyordu üzerim...