Çok acı çekip, herşeyi unutmak isteyen insanlar vardır ya hani. Onlar doğru yolu bilmiyorlar. Bomboş beyninin içinde cevap aramak kötüdür. Boşluk hissi kötü hissettirir. Yaşadıklarını, her ne olursa olsun geri istersin. Peki ya hafıza kaybını bile hatırlamıyorsan?
İşte o zaman insanların seni bir makine gibi baştan başlatmasına izin vermiş olursun. Onlar ne anlatırsa ona inanırsın. Benim dururumum buydu. Benim hayatımı baştan yazmalarına izin vermiş, ilk ve tek aşkımı unutturmuşlardı. Nefreti soyut bir şekilde hissetmiştim avuçlarımda. Kendimden bile nefret etmiştim. Yalnızlıkta bocalamıştım ama vazgeçmemiştim.
Şuan saçlarımla oynayan adama aşıktım. Parmağımda ki yüzüğün sahibiydi o. Beni ona bağlayan küçük bir yüzük müydü? Hayır, beni ona bağlayan kalbimdi. Çünkü parmağımda ki yüzük gibi kalbimde ona aitti. Tüm bedenim, tüm varlığım ona armağandı. Adını dahi bilmediğim bir duygu olarak nitelendiremezdim. Aşktı bu. Tüm bedenimi ele geçirmişti. Her hareketim o olmuştu.
Mutluydum ama kalbimin küçük bir kısmında babasına aşık bir kız çocuğu acı çekmekteydi, ağlıyordu. Dizi kanadığı için değildi gözyaşları. Babasının ona çok gördüğü sevgi ve ilgi eksikliğindendi. Bir kez olsun okşamamıştı babası saçlarını.
Saçlarını okşayan tek kişi abisiyken, herşeyi oyken kaybetmişti. O kız çocuğunun saçlarını okşamak, kan kokan ellere kalmıştı. Sevdiğim adam çocukluğumun saçlarını okşamıştı ve eksik kalan yanını tamamlamıştı. Çocukluğumun korkusuydu bu adam. Karanlıktı fakat çocukluğum saçlarını okşayan bu adama hayrandı. Küçük kız çocuğu ayağa kalktı kalbimde ve bağırdı
'Neden sevmedin baba beni' çığlığı göz yaşı olup aktı gözlerimden. Kemikli parmaklar bu seferde benim gözyaşımı sildi. Gözlerimi açıp Ateş'e baktım. Çatık kaşları meydan okuyordu endişesine
''Canını mı yaktım güzelim?'' kafamı iki yana salladım
''Neden canımı yakacaksın ki?
''Saçlarınla oynuyorum ya. Belki yanlışlıkla çekmişimdir falan. İlk defa bir kızın saçlarıyla oynuyorum'' gülümseyip kollarımı boynuna doladım
''Verdiğin acıya aşığım ama canımı yakmadın''
''Replik çalıyorsun güzelim.'' dudağının köşesine bastırdım dudaklarımı
''Bence bu bir sorun değil'' gülümsemekle yetindi. Sahte bir öksürük sesi duyduğumuzda yanaklarımın ısındığını hissettim. Tabii ya Ege buradaydı ve biz onu unutmuştuk
''Buradayım çifte kumrular. Lütfen ona göre davranalım'' bu çocuğun gizli bir sempatikliği vardı. Güvenlik açısından bir süre bizimle kalacaktı. Bu durumdan memnundum. Ateş'in regl olmuş gibi değişen ruh hallerinde yalnız kalmayacaktım. Ateş'in sinirli bakışlarını beklerken kahkaha sesi yankılandı
''Ege utandırma hatunumu. Hemen yanakları kızardı'' ellerimle yüzümü kapattım. Lanet olsun beyaz tenli olmama. Hemen belli oluyordu. Bir dakika. Hatunum mu dedi o? Ellerimi yüzümden çekip Ateş' e baktım. Karşımda ki iki yakışıklı kahkahalara boğulduğunda neye gözlerimi kısıp, sinirli bakışları atmaya çalıştım ama bu onların daha çok gülmelerine sebep oldu.
Hastahanede ki olayın üzerinden 1 hafta geçmişti. Bu süre içerisinde Ateş tüm sinirini Ege'den çıkarmıştı. Zavallı Egecik. Düşüncelerimden ayrılmamın sebebi Ege'nin kendini yere atmasıydı. Yerde yuvarlanarak gülen Ege'ye tek kaşımı kaldırdım
''Neye gülüyorsunuz acaba'' kahkahalarının arasında cevap vermeye çalışıyordu
''Yüz ifadene''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Kokusu
Teen FictionYolum uzun, sırtımda ki yüküm ağırdı. Ben siyahı tekrar mavileştirmeye çalışan aptaldım. Üstü siyahla kapanmış bir mavi geri dönmezdi. Bu siyahın doğasına aykırıydı. Değdiği heryeri çekiyordu karanlığa. Ateş bana dokunduğundan beri çıkmıyordu üzerim...