14. Bölüm

9.2K 392 11
                                    

 (Gerektiği yerde müziği açıın :D Neresi olduğunu anlarsınız asfdas Öpücükler :*)

   Kalktığımda karanlıktı ve her yer sessizdi. Telefonuma uzanıp yeşil ekrandaki siyah rakamlara baktım.

   Saat gecenin ikisi olmuştu.

   İç çekerek tavana baktım. Bu saatten sonra uyumama imkân yoktu. Bugünkü uyku limitimi çoktan doldurmuştum. Bir süre daha tavana baktıktan ve ne yapacağımı planladıktan sonra ayağa kalktım.

   Bir şey ayağımın darbesiyle tıngırdayarak yuvarlandı. Metalik melodiyi algılayınca sessizce durdum. Ayağımın dibindeki koyu yeşil kutuya baktım. Üzerindeki kırmızı süs, karanlıkta parıldıyordu. Merakla elime aldım. Çok büyük sayılmazdı ama küçükte değildi. Karton kutunun boşluğunda yuvarlanan nesneyi biraz sallayarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. Sonunda kendimi aptal gibi hissederek kalktım ve ışığı yaktım. Böyle güzel paketlenmiş hediyeler aldığım çok ender olurdu. Genelde bana parası verilirdi, bende kendim gider alırdım.

   Kutunun üzerindeki kâğıdı yavaşça açtım. Yırtılmamasına özen göstererek kenara koydum. Kahverengi kutuyu açmadan önce şans için parmaklarımı çapraz yaptım. Gözlerimi kapatıp bir dilek tuttum ve kutuyu açtım.

   Bir atlıkarınca.

   Şaşkınlıkla minyatür atlara baktım. Siyah, kahverengi, beyaz atlar, altın rengi sütunların eşliğinde dönüyor gibi görünüyordu. Hepsinin yüksekliği farklıydı. Ne taraftan bakılırsa bakılsın, simetrik olmamasına rağmen muhteşem görünüyordu. Tam ortalarındaki ana sütun ise beyaz sedeftendi ve mineyle; ufak, imitasyon, parlak taşlardan süslemeleri vardı. Minyatür atlıkarıncanın kubbesiyse bir kral tacını andırıyordu. Kabarık, kırmızı kubbenin dört bir yanından uzanan altın ve gümüş çizgiler tam tepede birleşerek çiçeği anımsatan bir süsü oluşturuyordu.

   Atlıkarınca gerçekten de bir kral tacı boyutlarındaydı. Atların güzelliği ve süslemelerin zarifliği karşısında hayran kalarak uzun süre onu izledim. Elim en aşağıdaki metal tabakanın üzerinden geçerken pürüzlü bir şeylere takıldı. Merakla-ve nazik bir biçimde-atlıkarıncayı ters çevirdim. Koyu kırmızı plakaya bir yazı işlenmişti.

   Tarçın Kız’a,

   Sen başka şeylerin sahibisin.

   Aman Tanrım. Gözlerime dolan yaşları elimle sildim ve atlıkarıncayı kucağıma bastırdım. Logan.

   Başka kim olabilirdi ki? Bu sırrımı bir tek o biliyordu. Ve bilmesine rağmen, başka hangi erkek çıkıp böyle bir şeyi ara, sonrada satın alırdı? Ve altına bu sözcükleri yazdırırdı? Kim, hangi kibar, yakışıklı erkek?

   Bunu odama o olaydan önce koymuş olmalıydı. Çünkü yatmadan önce kapımı kilitlemiştim ve bana o kadar kızdıktan sonra bunu yapmış olamazdı.

   Atlıkarıncayı kucaklayarak ayağa kalktım. Üzerime eşofmanımı ve gömleğimi aceleyle geçirdikten sonra ayağa kalktım. Ayakkabılarımı giymek falan istemiyordum. Bir an önce onun yanına gitmeliydim. Bu yazının anlamını sormalıydım. Özür dilemeliydim. Tanrım, ona söylemeliydim. Ben…

   Düşünemeyerek hızla çalışma odasına koştum. Kapıyı tıklattıktan sonra içeri girdim. Cama vuran yağmurun dışında sessizdi. Burada yoktu.

   Biraz hayal kırıklığıyla orada dikildikten sonra odasına doğru ilerledim. İçeriden dışarıya hafif bir ışık sızıyordu.

   Kalbim duracak gibi oldu. Heyecanla kapıyı çaldım. Ses gelmeyince içeri girdim ve kapıyı kapattım. Logan bana arkası dönük bir şekilde camdan dışarısını izliyordu. Parmaklarıyla, camda iz bırakan yağmur damlarının üzerinde ritim tutuyordu.

CENNETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin