Yarı Final Part 2

9.4K 425 29
                                        

Tavsiyem, bu bölümde elinizin altında bir çikolata bulunması :D Okuyan o ponçiçik gözlerinize sağlık :*

  “ Ya o yataktan kalkarsın ya da ben seni zorla kaldırırım.”

   İnleyerek yorganı başıma çektim. “ Lütfen beni rahat bırak…”

   Hazel yorganı hızla üzerimden çektiğinde soğuk yüzünden titredim ve ondan geri almak için mücadele ettim fakat bana izin vermedi.

   “ Seni rahat bırakmayacağım. Saatlerdir uyuyorsun. Artık kalkma vaktin geldi yoksa geç kalırız!”

   “ Sadece on saat uyudum!” dedim saate bakarken. “ Çok yorgunum.”

   “ Yorgun falan değilsin. Şimdi o yataktan kalk genç bayan. Yoksa… Ah Tanrım!” Aniden karnını tuttu ve endişeli bir ifadeyle “ Aman Tanrım, bebek!” diye feryat etti.

   Hızla yataktan fırlayarak “ Hazel!” diye haykırdım. Lanet olsun, hepsi benim yüzümdendi! Kollarımın altında sarsılan bedeni nazikçe tutarak yatağıma oturtturdum. “ Lütfen ağlama, ne yapabiliriz? Tamam, ambulansı arayacağım! Kahretsin ya da Juan’ı… Ya da ambulans…”

   Ben telaşla sayıklarken Hazel’ın vücudu daha da şiddetle sallandı. Saçlarını çekerek yüzünü açtığımda odayı inletecek kadar yüksek sesle kahkaha atmaya başladı.

   Ben moron gibi ona bakarken “ Nasıl da kalktın ama,” dedi ve kahkaha atmaya devam etti.

   Küfrederek ayağa kalktım. “ Beni çok korkuttun!”

   “ Hahaha...” Gözlerindeki yaşları sildi. “ Üzgünüm ama sende kalkmıyordun.”

   “ Seninle bir daha asla konuşmayacağım!” dedim on iki yaşındaki ergen kızlar gibi.

   “ Sadece şakaydı,” dedi hala gülerken.

   “ Hıh.” Aynanın önüne gidip umursamazca saçlarımı taramaya başladım.

   “ Ah, hadi ama…” dedi biraz pişman bir şekilde. “ Inna!”

   Dudaklarımı fermuarlıyormuş gibi yaptım.

   Sana üç numaralı yavru köpek bakışımı atacağım,” dedi Hazel dudağını büküp gözlerini kocaman açarken. “ Affedildim mi? Lütfen, lütfen…”

   “ Senden nefret ediyorum,” diye homurdandım bana sarılırken. Ona kızgın olmama rağmen bende sarıldım. Hazel’a kızgın kalmak çok zordu.

   “ Bende seni seviyorum,” dedi gülerek.

   İç çektim. Aynı zamanda inatçıydı da! İki gündür  verilecek parti için başımı şişirmişti.

   “ O partiye gitmek istemiyorum,” diye sızlandım. “ Lütfen Hazel. Benim için hiçbir anlamı olmayacak.”

   “ Neredeyse tüm set o partiye davetli! Başrol oyuncuları o partiye özellikle gitmek zorunda, biliyorsun. Juan’ı yalnız mı bırakmak istiyorsun?”

   “ Neredeyse tüm setin davetli olduğunu söylemiştin,” dedim. “ O konuda sıkıntı çıkacağını sanmıyorum. Üstelik sende orada olacaksın.”

   “ Her neyse,” dedi. “ Ne olursa olsun sende gelmek zorundasın.”

   “ Lütfen,” diye inledim son bir kez şansımı deneyerek.

   “ Burada yeteri kadar kendine acıdın Inna,” dedi ciddi bir ifadeyle. “ Artık biraz dışarı çıkma vakti geldi. Etrafına bir bak! New York’tasın. Frank Sinatra’nın uğruna şarkı yazdığı şehirde!”

CENNETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin