“ Lanet olsun.”
Çalar saatin zırıldamasıyla yataktan fırladım ve yere düştüm. Ağrıyan kalçamı ovuştururken söylenerek ayağa kalktım ve alarmı kapattım. Yeni bir güne merhaba de.
Aklıma dün gece Logan’la yaşadıklarım gelince keyifle gülümsedim ve hemen duşa yollandım. Ilık su ve böğürtlenli şampuanımla bunu kutlamalıydım.
Duştan çıkar çıkmaz eteğimi ve gömleğimi üzerime geçirdim. Saçlarımı arkadan topladım, dudağıma parlatıcı sürdüm ve her şeyin yolunda olduğuna emin olduktan sonra odadan çıktım. Bugünümü Grace’in yanında geçirmeye karar vermiştim.
Mutfağa doğru giderken, üstüme çeki düzen vermeye çalıştım. Neden Grace’in yanına gittiğimi bilmiyordum. Ah hayır, biliyordum. Sabah kalktığımda kafamdaki o küçük ses Logan’a bir pasta yapabilsem ne kadar iyi olacağını söylemişti.
Öte yandan benim uzmanlık alanım kesinlikle yemek değildi. İsterseniz bir fahişe rolünde bile oynayabilirdim. Sahne ışıklarını kolayca uyum sağlayabilir, vurgu ve mimiklerimi gerektiği gibi kullanabilirdim. Diyaframımdan nefes alıp şarkı bile söyleyebilirdim. Daha önce Cats müzikalinde rol aldığımda söylemiştim. Tamam, belki kısa bir roldü ama o sette çalışmak çok eğlenceliydi.
Ya pastalar? Lütfen, ben almayayım.
Yine de mutfağa girdim. Herkes telaş içinde bir şeyleri hazırlıyordu. Kahvaltı zamanı.
Grace’in yanına gittim ve yanağına bir öpücük kondurup orada hazır duran beyaz önlüklerden birini belime bağladım.
“ Yardımcı şef geldi.”
Grace hiçbir şey söylemeden gülümsedi. İşini yaparken konsantresini bozmamamız gerekiyordu, yoksa canımıza okurdu.
Sessizce işaret ettiği hamuru yoğurmaya başladım. Sanırım bundan poğaça yapacaklardı. Ya da ekmek, ya da… Bilmiyorum, bir hamurdan çok fazla şey yapamazsınız değil mi? Yapar mısınız yoksa?
İç çekerek elimle hamuru Grace’in yaptığı gibi şekillendirmeye başladım. Tamam, bu kolaydı işte. En azından el göz koordinasyonum hala yerli yerindeydi.
Tam kendimi iyice kaptırmışken Michael telaşla mutfağa daldı. Çarptığı Fransız şefin yüzü kıpkırmızı oldu. Yanımda duran Arriane ile ben gülmemek için dudaklarımızı dişledik. Mösyö D’Aubert kızdığı zaman çok komik oluyordu.
Michael bana baktı. Aynı anda ağızlarımızı açtık. Tek sözcük.
“ Janice.”
Grace başını kaldırdı ve içini çekti. Hamuru benim elimden alıp kendisi yapmaya devam etti. Bu sessiz bir git mesajıydı. Yanağımdaki unları sildim, önlüğümü çıkarıp eski yerine astım ve Michael’ın peşinden ilerledim.
“ Bu sefer hangisi? Ağlıyor mu gülüyor mu?”
“ Ağlamadan önce gülüyordu.”
İki haftadır Janice durduk yere bir şeylere duygulanıyordu. Ya da o anki sözlerimi komik olmasa bile çok eğlenceli buluyor ve kahkahalar atıyordu. Onu doktora götürmek istemiştik ama reddetmişti. Sanırım tüm bunlar kustuğu günden itibaren başlamıştı. Aslında onunla Sasha ilgileniyordu ama dün akşam yemeğinde Janice tabağındaki balığa bakıp “ Zavallı küçük. Onu öldürdük ve yiyoruz,” deyip ağlamaya başlayınca, Sasha isyan bayraklarını çekmişti.
“ Tanrım!”
Ona sakin olmasını söyleyen bir bakış atmıştım ama Sasha öfkeyle “ Her şeye ağlıyor, Tanrı aşkına!” demişti. “ Bugün duvar kâğıtları yüzünden ağladı ve onu sakinleştirmem bir saatimi aldı! Ve neden biliyor musun?”

ŞİMDİ OKUDUĞUN
CENNET
RomanceGeçmiş üzerinize bir gölge gibi düştüğünde, sevginizi şüpheyle yıktığında, Cennet'i Cehennem'e çevirdiğinde ve bütün güzel düşleri yıktığında; güvenebileceğiniz tek şey aşktır.